BURÇ İLMİ
Astrolojinin klasik teorisi ise şudur: Kozmos ve
insanoğlu, orijinini aynı özden alan yaratılışın ifadeleri olduğuna göre, her
ikisi de benzer biçimde hareket ederler ve böylece insanın yeryüzündeki
eylemleri, göklerdekinin bir yansıması olur … Birkaç gün ve gece eğer gökyüzüne
bakarsanız, birkaç gök cisminin yer değiştirdiğini ve hareket halinde olduğunu
tespit edersiniz. Bunların başında her gün doğup, batan Güneş ve Ay gelir. Onların
yanı sıra da beş küçük yıldız gibi görünen Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve
Satürn gezegenleri hareket halindedirler. Öyleyse hareket eden bunlar olduğuna
göre, insanın eylemleriyle bağlantılı olan da en başta bunlar olmalıdır.
Güneş, ay ve her bir gezegen yörüngesinde dolaşırken,
sistemimizi çevreleyen, oniki eşit parçaya ayrılmış kabul edilen göğe karşılık
gelen sabit takım yıldızların, yani oniki burcun sahasından geçer ve bunların
kiminde temsil ettikleri enerji güçlenirken, kiminde ise zayıf düzeye düşer …
Böylece, gezegenler her bir burcu gezdikçe, siz de
doğum anında oluşan programınıza göre gelen enerjiyi değişik şekillerde
değerlendirir ve davranışlar ortaya koyarsınız …
Her gezegen kozmik enerjiyi farklı formlarda yansıtır
ve bunun için her biri, organizmayı motive eden belirli bir dalga boyu
bileşimi, yani belirli dürtüler, huylar ve ihtiyaçlar gibi karakter unsurlarını
temsil eder.
Bunların en güçlü olanı Güneşin doğum gününüzde yer
aldığı burç, sizin öz burcunuzdur. Böylece siz, örneğin bir Oğlak veya Kova
burcu insanı olursunuz. Güneşin bu burçtan aldığı enerji güçlü bir biçimde
karakterinizde ortaya çıkacaktır. Benzer şekilde, doğum anınızda Doğu ufkundan
yükselen burç’ta “Yükselen Burcunuz” olacak ve dışa yansıyan yeteneklerinizde
gözlemlenecektir. Diğer gezegenlerin konumu da benzer şekilde kişisel
karakterinizde etkin olacaktır.
Gazali Hazretlerinin “İhya-u Ulûmi’d Din” adlı
eserinde, Ashabın alimlerinden olarak bilinen İbni Abbas (R.A.)’ın şöyle dediği
yazılıdır.
“O Allah ki yedi semâ yaratmış, arz’dan da onların bir
mislini; aralarından emir inip duruyor!.” (Talak 12) Ayet-i Celîlesinin
tefsirini yapacak olsam, beni taşa tutardınız. Bir başka nakilde de: “Beni
tekfir ederdiniz! ..”
Yine aynı yerde Resulü Ekrem’in çok yakınındakilerden
biri olan Ebû Hureyre (R.A.) şöyle dediği kayıtlıdır:
“Resulullah efendimizden iki kap ilim aldım, birini
dağıttım. Eğer diğerinin ağzını açsam, bu kelleyi uçururdunuz! ..”
Ashabtan önde gelen ve alim sayılan bu zâtların
anlayışsızlar tarafından “tekfir” edilmesine, ya da boğazının kesilmesine kadar
yol açacak “SIRLAR” acaba nelerdir?
BURÇ İLMİNİN TARİHİ
Burçlar ilmi veya günümüz diliyle Astroloji, ilk defa
ne zaman ve nasıl ortaya çıkmıştır, acaba?
Bildirildiğine göre, İlk Peygamber olan Hz. Adem’den,
son Peygamber Hz. Muhammed (S.A.V.) kadar 124.000 Peygamber gelmiştir. Allah,
insanlara, doğru yolu göstermeleri; onlara, kendi TEK’liğini bildirmeleri için,
gönderdiği peygamberlerinin her birine, değişik konularda çeşitli ilim
hazineleri vermiştir ve böylece her konunun başlangıcına temel teşkil edecek,
rehber olacak bilgi kaynakları meydana gelmiştir.
Çok okuyan, kalemi bulan ve kalemle yazı yazabilen ilk
peygamber olan HZ. İDRİS (A.S.)’a BURÇLAR İLMİ verilmiş, kendisi de bunu
genişletmiştir. Yeri, göğü, buradaki sistemi ve bunu yaratan Mutlak Varlığı,
yakın üzere bilen İdris Peygamber’in, Allah’ın izni ve kudretiyle göğe çıktığı;
4.cü kat sema boyutunun kendisine mekân olduğu, diğer sema katlarında
(boyutlarında) da dolaşabildiği, dini kaynaklarda belirtilmektedir.
İdris Peygamber, almış olduğu vahye dayalı bir şekilde
Burçlar ve Yıldızların, gerek insanlar, gerek yeryüzünde mevcut tüm birimler
üzerindeki tesir ve önemini anlatmaya çalışmıştır. Yani, vahye dayalı olarak
okuduğu sistemi, o devrin idrak ve anlayışına göre anlatmıştır.
Bir başka anlatımla, İdris Peygamber, Allah’ın
yaratmış olduğu sistemdeki düzenleme Mekanizması olan burçlar ve yıldızlar
sistemini açıklamış; bunların, Allah’ın ilim ve kudretiyle alemde ilahi
tasarrufun oluşmasına vesile kılındığı sırrına işaret etmiştir! ..
O devirde yaşamış insanlar, İdris Peygamberin ne
anlatmak istediğini hakkıyla çözebildiler mi acaba …? Kim bilir ..!
Kısaca, Yıldız ilmi veya Burçlar ilmi, İdris
Peygamber’in mucizesi olup; daha sonra aynı çağda ilk defa Babiller tarafından,
mevcut veriler ışığında düzenlenmiş ve genişletilmiştir. Bundan sonra da tüm
insanlığa yayılarak, onu devirde, bir şekilde insanların ilgisini çeken bir
konu olmuştur.
Bu arada zaman içinde edinilen tecrübeler ve yaşanılan
olaylar neticesinde, insanlar, burçlardan gelen ışınların etkilerinin, insan
kaderi üzerindeki rolünü çok rahat ve açık bir şekilde tespit etmişlerdir.Ne
var ki bu tespit onları, bütün oluşların ardında yıldızlar olduğuna göre, o
halde yıldızlar “tanrı” dır düşüncesine getirmiştir.
Böylece, başta Güneş olmak üzere, Ay ve çeşitli
yıldızlara tapınma devri başlamıştır!.
Oysa, Yıldızların yaydıkları bu etkiler Allah’ın
takdir ve kudretinin açığa çıkmasından başka bir şey değildir!.
Dolayısıyla esas amaçtan sapılarak, Astroloji ilmi,
hak etmediği bir noktaya indirilmiştir.
Daha sonra, Hz. İbrahim Peygamber başta olmak üzere,
tüm peygamberler, Yıldızların tanrı olmadığını; bütün evreni ve evrende var
olan her şeyi yaratanın, Mutlak Varlık olan Allah olduğunu sürekli olarak açıklamışlardır.
Dolayısıyla, yıldızları mevcut özellikleriyle yaratan ve onlar üzerinde de,
yegane söz sahibi olan, ALLAH’tır; gerçeğini insanlara idrak ettirmeye
çalışmışlardır.
Pek çok İslâm düşünürü de, yıldızlar konusunu
inceleyerek, varlığın var oluşunda Burçların ve Yıldızların rolünü, çeşitli
kitaplarında anlatmışlardır. Ayrıca, bir ilim Deryası olan, Kutsal Kitabımız
Kur’an-ı Kerim’de, yıldızlarla ilgili 60 kusur ayet ve “El-Buruc”
sûresinde anlatılanları bir düşünmek gerekir …
Bunun böyle olmadığını, o zamanın imkanları içinde,
insanların çoğunluğuna anlatabilmek mümkün olmadığı için; onların, burçlar ve
yıldızlardan gelen tesirleri fark edip, yıldızları tanrı kabullerini engellemek
amacı ile astroloji ilmi ve doğal sonuçları din adamları tarafından kapatılma
yoluna gidilmiştir.
Daha sonraları ve hatta günümüzde dahi bu gerekçeye
dayalı olarak, “din” ve “astroloji” birlikte ele alınırsa günah olur, gibi
tuhaf bir düşünce tarzı yer etmiştir. Halbuki hakikat ehli zatlar her zaman
yıldız ilminden bahsetmişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder