EN BÜYÜK VAMPİR: İBLİS
Vampir! İnsan kurban etme! Kan içme! Şeytani ayinler! Son
yıllarda sıkça duyduğumuz haberler ve kelimeler.. İğrenerek ve utanarak
okuduğumuz, tiksinti duyduğumuz bu haberler, insanlığa artık olağan,
sıradan, hatta sevimli gelecek şekilde pompalanıyor. İnsanoğluna
yakıştıramayacağımız bu iğrençlik için, insanlık tarihinin belli
dönemlerine gönderme yapılarak; "ilk çağlarda olmuştur", "orta çağ cehaletinin ürünüdür" gibi istisnalar yapılabilir.
Ancak son yıllarda yaygınlaşan bu insanlıktan
sapmalar; hiç de sanıldığı gibi belli tarihsel dönemlere has olaylar
değildir.
Bilakis insanın yeryüzünde yaşama başladığı tarihten, günümüze yani;
tarih öncesi dönemde de, ilk çağda da, yakın çağda da, milattan önce
de, milattan sonra da bu vahşiliğin var olduğu ve devam ettiği bir vaka
olarak ortadadır. Bu konuyu aydınlatan tarihi ve arkeolojik bulgular,
her geçen gün birikmektedir.
Birkaç on yıl öncesine kadar bu sapkınlıklar, toplum tarafından
ayıplanan, kınanan davranışlardı. Bu tip insanlar, toplumsal baskıdan
dolayı kendilerini gizler ve çekinirlerdi. Ancak son yıllarda şeytan
çağrışımı yapan kılık, kıyafet, saç, aksesuarlar, inançlar ve
davranışlar marjinal olmaktan çıkarak yaygınlaşmaktadır.
Kitaplar, dergiler, videolar, filmler, bilgisayar
oyunları aracılığıyla; küçük yaşlardaki çocukları dahi etkileyecek
boyutlardadır ve evlere kadar girmiştir. Bu
konudaki toplumsal hassasiyet de gittikçe azaldı, hakaret sözcüğü
olarak algılanan "vampir" teması, artık aşk filmleri ile insanların
duygu dağarcıklarında yer alıyor, vampir filmlerindeki bol kanlı
sahneler daha çok izleyici topluyor. Ayrıca kurtarıcı Mesih'in(!), vampirler dünyasından çıkıp geleceğini bekleyen entellektüeller bile var.
Bu vahşi eylemlerin normal karşılanması, bu
konularda yapılan filmlerin, yazılan kitapların, popüler hale gelmesi
sizce ne anlama geliyor? Fıtrata aykırı bu vahşilik, insanlığın peşini
neden bırakmıyor? İnsanoğlu bu iğrenç işleri niçin ve neden yapıyor?
İnsanları, kim bu yola doğru sevk ediyor? Bu soruların cevaplarını
düşünmeye ve bilmeye mecburuz.
ŞEYTAN: ADEM VE HAVVA'YI KANDIRDI
Şeytan, oradan o ikisini kaydırdı. Böylece
içinde bulundukları o (cennetten), ikisini çıkardı. Biz de dedik ki:
"Bazınız bazınıza düşman olarak (Arz'a) inin. Arz, sizin için karar
yeridir ve bir vakte kadar da geçim vardır."
[BAKARA(2)/36]
İnsan nesli; yeryüzünde yaşama başladığında; kendisinden daha önce yaratılmış, insan gibi sorumlu ve nefis sahibi cin-şeytanlar da yanı başlarında bulunmaktaydı.
Liderleri ise, fiili kıyamete kadar yaşama iznine sahip; yani bu anlamda ölümsüz olan cin-İblis'ti. Kendisi melek boyutuna çıkarılmış-ödüllendirilmiş olan bu varlık, meleklerin saflığı karşısında, kendi aklını beğenerek, kibirlenmiş ve böylece Âdem'e saygı emrine muhalefet ederek; insanoğlunun ve Allah'ın düşmanı olmuştur.
İblis'in ve bugün "ruhsal hiyerarşi" diye yutturduğu ordusunun, insanlık tarihi kadar eski "kutsal(!) planı"; insanlığı Hak'tan saptırmak; böylece kendi yönetimi altına almaktır. Bu planı, nasıl gerçekleştireceğini, Kur'an'dan biliyoruz. İblis şöyle diyor:
"Tuzak kuracağım", "Sağlarından, sollarından, önlerinden ve arkalarından geleceğim", "Yular takacağım", "Sen'in(Allah'a hitap ediyor) muhlis kölelerin hariç, onların hepsini saptıracağım."
Allah, şöyle buyuruyor: "Şeytan insanın düşmanıdır", "Şeytan insanların kalplerine vesvese verir",
"Şeytan dostlarını korkutur", "Şeytan fakirlikle korkutur", "Şeytan,
hayâsızlığı emreder", "Şeytan isyanı emreder", "Şeytanlar aldatmak için
yaldızlı laflar ederler", "İnsanların bir kısmı cinlere sığınırlar".
İşte İblis, bu şekilde insan
davranışlarına yön vermek, insanı fıtratına ve yaratılış amacına aykırı
fiillere sürüklemek için türlü hileler, entrikalar çevirmekte planlar
kurmaktadır.
ŞEYTAN: DOSTLARINI KORKUTUR
Şüphesiz şeytan, dostlarını korkutur. Şayet müminlerseniz onlardan korkmayın, Ben'den korkun!
[AL-İ İMRAN(3)/175]
İnsanoğlu bireysel veya toplumsal olarak yaşanan
acılar, hastalıklar, çaresizlikler, doğal felaketler, korkular ve
ölümler sebebiyle; daima sığınacak bir şey aramıştır. İblis,
insanların bu korkularını ve sığınma ihtiyaçlarını istismar ederek
onları sayısız nesne –obje ve putlara yönlendirmektedir. Aynı zamanda
insanı, sadece "Hak Yol"dan saptırmakla kalmıyor; Allah'ın
şerefli bir varlık olarak yarattığı Ademoğlu'nun, iğrenç fiilleri
işlemesinden, insanlığın bu sufli durumlara düşmesinden de ayrıca zevk
almaktadır.
Tarihe dönüp baktığınız zaman, o kaba, akıldışı putperestliğin, her çeşidinin arkasında, cin-şeytanlarının, "aldatıcı ve yalancı oyunları"nın
yattığını açıkça görebilirsiniz. Gök cisimlerinin; Güneş, Ay,
gezegenler, yıldızlar, sayısız nesne-obje putlar, mabetler ve türlü
türlü büyücülük oyunları... Hepsinin arkasında saklanan aynı "varlıklar!" Bu oyun o derece komik ki; "put maskeli tanrılar", kendilerine ve hizmetkarları olan ruhbanlara, kurbanlar boğazlatıyor, yemekler ikram ettiriyorlar, kan içirtiyorlar.
VAMPİR YOK: ŞEYTANLAR VE İBLİS VAR
Kökü Sümerlere ve Babillere kadar uzanan vampir teması, İblis tarafından, insanları korkutma figürü olarak tarih boyunca kullanılmıştır. Vampirler; güneşe çıkamayan, yarasaya dönüşebilen, kalbine kazık saplanırsa ölen, göz renkleri değişebilen ve beklenmedik zamanda fark edemeyeceğiniz kadar hızlı ve bir o kadar da güçlü tepkiler veren, düşünce okuyabilen, ten ısıları sürekli değişen varlıklarmış. Güneş'in batması ile birlikte, sözde dirilerek mezardan çıkarlar, insanlara saldırıp kanlarını emerler.
İblis, kendi fiziksel özelliklerini de bu temanın içine yerleştirerek, aslında cin-şeytanlara
böyle bir rol vermiş ve yukarıdaki tablo ortaya çıkmıştır. Sözü edilen
özelliklerde bir vampir, gerçek hayatta yoktur; ancak kan döken, kan içen ve canlıları vahşice boğazlatan şeytanlar ve onların yeminli efendisi vampir İblis vardır. Yeryüzünde, hayatın başlamasından itibaren, din maskeli ritüellerle öldürttüğü insan ve hayvanların hesabı yoktur. Öldürttüğü canlıların, kanları, kemikleri ve etleri ile beslendiği ise tarihi bir hakikattır.
İBLİSLER'İN "KAN TUTKUSU"
İblis'in ve kölelerinin bu kan tutkusu, kanı, gıda olarak kullanmalarından kaynaklanmaktadır.
Bilindiği gibi kan, önemli miktarda besin maddeleri
taşımaktadır. Vitaminlerin, enzimlerin ve hormonların; canlıların
vücudunda gitmeleri gereken noktalara ulaşmalarını kan sağlamaktadır.
Ayrıca kan plazmasında; ortalama 7-8 g/dL protein bulunur.
Cin-şeytanların; süt, su, kan, kemik
iliği, balgam, sümük gibi sıvılarla beslendiklerine; et, kemik gibi
katı gıdalardan da, bir nevi fotosentez yolu ile yararlandıklarına
dair bilgi ve bulgular vardır. İnsanların kanına ve biyolojik sıvılarına
ihtiyaçları olduğu; bu sıvıları, insanlardan elde edemezlerse,
hayvanlardan temin ettikleri bir gerçektir.
Nitekim şeytanların, kendi yaşamlarını ve yurtlarını anlatan ve medyumlar aracılığıyla yazılan "Lemurya Yolu"nda; dişi şeytanların haiz kanının; bitkiler ve kendileri için oldukça besleyici olduğu ballandırılarak anlatılır. Ayrıca, Peygamberimizin, "her haram olan şeyin; ölü eti, leş ve kanın, şeytanların yiyeceği olduğu" beyanı, sahih kaynaklarda yer almaktadır.
Eski Yunan'da İlyada ve Hesiodos'un
kitaplarında; hayvan yağ ve kemiklerinin, tanrıların(!) hazır
bulundukları törenlerde yakıldığı; tanrıların(!) kurban etlerinden,
kanlarından ve yakılma sırasında yağlardan ve kemiklerden çıkan
dumanlardan beslendikleri anlatılmaktadır. Yine Nuh'un, Gemi'den indiğinde kurbanlar kestiği ve yayılan kokulardan yararlanmak için tanrıların(şeytanların) toplandığı, Gılgamış Destanı'nda yer almaktadır. Bir başka coğrafyada benzer bir ritüel şöyle anlatılmıştır:
"Tanrılara(!) sunularda en önemli pay kanlı olanlardır. "Hat"yi (bir cin-şeytan) memnun etmek için kurbanın kanının
bolca akması gerekmektedir. Kan fışkırınca, kupaların ve ayin
nesnelerinin üzerine saçılması gerekir, din adamı taze kan sürüp
ellerini kollarını kanla yıkar. Orada bulunanlar, Lashari tapınağındaki kanla dolu çukura elbiselerini batırırlar ve bu kutsal(!) elbiseleri sonra giyerler."
Meksika'da Yucatan bölgesinde yaşamış olan Toltekler, inandıkları Güneş tanrısı(!) adına düzenli bir şekilde insan boğazlamışlardır.
Kendisini "Güneş tanrısı(!)" olarak takdim eden İblis, bu zavallı insanları, insan kurban etmezlerse Güneş'in doğmayacağı palavrasıyla korkutmuştur.
Ritüel aynen şöyledir; kurban edilecek insanın
göğsü obsidan denen camla ve bir bıçak ile yarılır, hala atmakta olan
kalp dışarı çıkarılır. Burada amaç, tanrılarını(İblis'i) en sevdiği
yiyecek olan insanın hayat kaynağı kalple besleyerek; Dünya'nın enerji
kaynağı olan Güneş'in sürekli olarak doğmasını garantiye almaktır.
İnsanları, alçakça kandırarak yapılan bu kan-kokulu beslenme törenleri, örnek dinsel davranış, tanrılara(!) gösterilebilecek en yüksek saygı olarak sunulmuştur.
KORKU VE BEDELİ: KAN
İblis, tarih boyunca insanları
farklı olaylarla korkutmuştur. İlk çağlarda fırtınaların, şimşeklerin,
rüzgarların, gök gürültüsü ve yıldırımların arkasına saklanıp;
kendisini fırtına tanrısı(!), gök gürültüsü tanrısı(!), Ateş tanrısı(!)
vs. safsataları ile lanse etmiştir. Doğal felaketlerle insanları
korkutarak; onlardan kan talebinde bulunmuştur. Dünyanın her tarafında
bu tip tapınmaların izlerine rastlamak halen mümkündür.
Endenozya Malakka Yarımadasındası'nda yerleşik Semanglar, "Kari" adını verdikleri bir şeytan
tarafından kandırılır. Bu şeytan, halkı, gökyüzünde oturduğuna,
öfkelendiği zaman şimşekler ve yıldırımlar fırlattığına inandırarak;
öyle korkutmuştur ki; fırtınalı bir havada törene tanık olan
araştırmacı Schebesta, olayı kitabında ürpererek, şöyle anlatır:
"Bambu'dan bir bıçakla bacaklarını çizerek yere kan
akıtırlar, daha sonra kanı dört yöne doğru serperler ve bağırmaya
başlarlar; Haydi! Haydi! Haydi! Cezamı çekiyorum! Suçumu kabul
ediyorum! Borcumu ödüyorum! Senin gürlemenden korkuyorum! Seni
aldatmıyorum!"
Mitolojide en çok sözü edilen; eşleri, çocukları bol bol hikaye edilen Yunan tanrısı(!) baş şeytan Zeus'de;
aynı yöntemi kullanmıştır. Yıldırımlar onun silahıdır. Şimşeğin
çarptığı yerler, ona adanır. Sözde yağmuru, fırtınayı, üretkenliği
kontrol eder.
Kuraklık dönemlerinde, hava olaylarından kaynaklanan afetlerde, ona
insanlar ve hayvanlar boğazlanarak sunulur. Güya akıtılan her kan; toprağın, suyun ve üremenin verimliliği için bir bedel, İblis'in fısıldadığı korkular için bir kurtuluş reçetesi(!) ve gelecek için bir umut(!) olmuştur.
Araştırmamızın ilerleyen bölümlerinde, İblis'in ve ona bağlı cin-şeytanların,
oburluklarından, devamlı yiyecek ve kan taleplerinden;
köle-yardımcıları olan şamanların, kahinlerin ve ruhbanların bile
nasıl şikayetçi olduklarını göreceğiz.
TARİH ÖNCESİ DEVİRLER
Paleolitik çağla birlikte; insan ve
hayvan öldürerek kanını içme, hayvan ve insan kafatası ve
kemiklerinin biriktirilmesi gibi dini ritüellere, dünyanın her
coğrafyasında rastlanmaktadır. Bu konuda; Uzak Doğu, Hint, Mezopotamya, Avrupa, Amerika, Afrika kıtası
gibi tarih boyunca insan neslinin en etkin ve yoğun olarak yaşadığı
bölgelerde; çok miktarda belgeler ve bulgular ortaya çıkarılmıştır.
Paleolitik çağa ait araştırmalarda, mağaralarda
biriktirilmiş insan, hayvan kemikleri, içinden beyinleri alınmış
kafatasları bulunmuş. Kemiklerin ve kafataslarının bu şekilde özel
mağara odacıklarında saklanması, biriktirilmesi ve çokluğu
araştırmacıları şaşırtmıştır.
İblis ve "ruhsal hiyerarşi"
dediği ordusu, paleolitik çağ insanını; hayvanların kendisine özel
güçler verilmiş insanlar olduğu yalanına ve insanın hayvana, hayvanın
da insana dönüşebileceği saçmalığına inandırmıştır. "Hayvanların
efendisi" veya "efendi ruh" adıyla üretip arkasına saklandığı "sahte varlıklar"a(cin-şeytanlara),
insanlardan ve hayvanlardan kurbanlar verilmesi gerektiğine, o günün
avcı insanını inandırmıştır. İnsan ve hayvan kemiklerine yeniden et
giydirerek, canlandıracağını vadetmiş. Ölen insan ruhlarının, hayvan
bedenine girebileceği (reankarnasyon) yalanı ile insanları kandırarak;
kemikleri, bu korktukları efendileri(!) için biriktirmeye yönlendirmiştir.
Hayvanların ruhunun; burun, dudaklar ve uzun
kemiklere yerleştiğini, yeniden dirilmenin mümkün olabilmesi için
kafatasının ve uzun kemiklerin saklanması gerektiği şeytan palavrasını,
dostlarına fısıldamıştır.
Kendi gıdaları için, hayvan ve insan kemiklerini ve içindeki beyinle
birlikte kafataslarını mağaralarda; bir "din ve inanç maskesi"
altında kutsal törenlerle saklatmıştır. Mağaraların, "cin-şeytanlar"ın yaşam alanları olduğunu, kemiklerin de, cin-şeytanların katığı olduğunu Peygamberimizin sahih hadislerinden bilmekteyiz.
DEĞİŞEN DEĞERLER VE NEOLİTİK ÇAĞ
Tarımın keşfi ile başlayan Mezolitik ve Neolitik çağ, Paleolitik çağın
değerlerinin değişmesine yol açmıştır. Hayvanlar dünyası ile dinsel
nitelikteki ilişkilerin yerini, insan ve bitkiler arasında mistik
dayanışma adı verilebilecek yeni bir anlayış almıştır.
İblis, dünyanın bazı
coğrafyalarında, insanları; bitkiler ve meyvesi yenilebilir ağaçların
yarı tanrı(!) bir genç kızın parçalanmış ve gömülmüş bedeninden
oluştuğuna; bitkileri tüketmenin, tanrısallıkla beslenmek anlamına
geldiğine inandırmıştır.
Tarımsal faaliyetleri kutsamış, topraktan bol ve bereketli ürün elde
edebilmek için çocuklardan ve genç kızlardan kurbanlar vermek
gerektiğine, insanları inandırmıştır.
Tarımsal faaliyetlerdeki verimin düşmesi korkusu,
insanları, dünyanın farklı bölgelerinde benzer kurban törenleri ihdas
etme yoluna itmiştir. İnanç boyutundaki bu aldanma, daha sonraki dini
ritüellerin; hayvan ve insan öldürmenin; bir anlamda yamyamlığın temeli
olmuştur.
TARİH DEVİRLERİ: MÖ 3200 VE SONRASI
Tarih öncesi dönemlerden MÖ 3.200 ile başlatılan tarih devirlerine; yani ilk çağlara geldiğimizde; Mezopotamya Sümer, Mısr, Babil, Asur, Maya, Aztekler, İnkalar, Fenike ve Romalılar'da İblis'in korku fısıltılarının daha da artarak; öldürme törenlerinin, katliamlara dönüştüğünü görmekteyiz.
Sümerler ve Babil'de
boğazlanacak canlının türü önemli değildir. Bu insan veya hayvan
olabilir, mühim olan kanın akıtılmasıdır. En çok kan içeren organ olan
karaciğer çıkartılarak; bir fal ve kehanet aracı olarak kullanılmıştır.
Sümerlerde kurbanlar, tanrıların(!) besini olarak değerlendirilmiştir.
Asurlularda; hayvanı öldürerek
tanrılara(!) sunmak gereklidir, yoksa tanrılar(!) insanın kendisini
yer. Asur krallığının kuzeydeki önemli bir merkezi olan Harran'da
paganizminin ritüelleri, Abbasiler devrine kadar sürmüştür. Her yıl
ağustos ayında düzenlenen korkunç insan katliamı, İbnu'n Nedim'in
el-Fihristi'nde şöyle anlatılmıştır:
"Bugün de onlar, tanrılarına (!) yeni doğmuş bir
erkek bebek boğazlarlar. Sonra onu kaynatırlar ve aromalı bitkilerle,
yağla yoğurarak fırında pişirirler. Sonunda kemiklerden, organlardan
arta kalanları tanrılara(!) sunu olarak yakarlar."
Eski Mısır'da; suyunun azalması korkusu ile Nil nehrine, insan kurban
edilmesi çok yaygındır. Bunun yanı sıra hayvanlar da öldürülür.
Boğazlanan hayvanın kanları, çevreye sürülür; bu kanın, tanrıların(!)
hakkı olduğu ve tanrıları(!) doyurmaya yaradığı düşünülür.
Hindistan'da; "cin –şeytanlar"ın
insanları korkutmasının gerekçesi; tanrılara(!) sunulan kurbanların,
ölenlerin ruhlarını kurtuluşa eriştirdiği düşüncesidir. İnsan veya
hayvan kesilmediği takdirde, ölen kimseler, korkunç devlerin arasında ıstırap içinde kalırlar.
Kurban edilen hayvanların etlerinin iyi kısımları, tapınaklarda yakılır. Vedalardaki
başlıca tanrılardan(!) "Agni" ateş tanrısıdır(!) ve kurbanları hep "Agni" yaktırır. "Vedizm"de ölü bedenler, tanrıların(!) besinidir.
İran'daki "Zerdüşt" inancında; önce "deva" denilen ve kötülüklerin tanrısı(!) "Ehrimen"in yardımcısı olan "şeytanlar"a; onları yatıştırmak üzere kurbanlar kesilir. "Deva"ların, kesilen kurbanlardan çıkan buğu ile beslendiklerine inanılır. Ayrıca İran'daki "Mithras" inancında, bütün canlı varlıkların, kurban edilmiş bir boğanın kanından doğduğuna inanıldığından, ritüellerde boğalar öldürülmüştür.
Hititlerde; kurban
ritüellerinde ilk ürünler, ilk meyveler, genç hayvan ve insanlar,
tanrıları(!) yatıştırmak için onlara sunulur. Sunulan hayvanın veya
insanın iyi durumda ve kusursuz olmaları istenir.
Fenike dininde de; insanlar,
sunaklarda kesilmişlerdir. İlk ürün ya da ilk çocuk, gelecek yıl ürünün
daha bereketli olması için tanrılara(!) kurban edilir.
Savaşa giderken de zafer kazanmak için çocukların bu uydurma
tanrılara(!) kurban olarak sunulduğu tespit edilmiştir.
Romalılarda da; kurban, en önemli tapınma eylemidir. Özellikle devlet törenlerinde kanlı ölüm seremonileri gerçekleştirilir.
Öldürme işlemi yapılırken, bir yandan flüt çalınır ve tanrılar(!)
için ayrılan; karaciğer, akciğer, yürek gibi özellikle kanlı parçalar,
sunağın üzerinde kanlı bir şekilde yakılır.
Roma Senatosu MÖ 97 yılında
yasaklayıncaya kadar, Roma İmparatorluğu'nda, insanlar da
boğazlanmıştır. Romalılar, tanrılarının(!) hoşnutluğunu kazanmak, onları
yatıştırmak için insan ve hayvanları kanlı törenlerle boğazlayarak
uydurma tanrılara(!) sunmuşlardır.
Roma'da ayrıca, büyük tehlikelerin belirdiği zamanlarda "ver sacrum" adı verilen bir geleneğe göre, insan ve hayvanların, ilkbaharda doğan ilk yavrularının tanrılara(!) sunulması gerekir. Roma devlet dininden bağımsız, elit tabakanın ve aristokrasinin rağbet ettiği Mithras, Bacchus, Ceres, Cybele gibi gizli tarikatlardaki vahşi katliamlarla; çocuklar, sahte tanrılar(!) adına öldürülmüşlerdir. Bacchus tarikatının törenlerinde yenen etler, içilen kanlar; tanrı(!) Bacchus'un(Eski Yunan bağ ve şarap şeytanı) taraftarları aracılığıyla yeniden doğacağının simgesidir. Boğanın kanı ve üreme organları, yeniden doğumun, müritlere tanrısallığın ve ölümsüzlüğün kapılarını açtığı yalanını sembolize ediyor. Cybele gizem tarikatının bir kurban törenini, Roma'lı edebiyatçı Prudentius şöyle anlatmaktadır:
"Derince bir çukur kazılır, görkemli ipek elbiseler
giyen alnına bir bant, başına altın bir taç takan rahip çukura
indirilir. Çukurun üstü delikli tahtalarla örülür, boğanın göğsüne ve
boynuzlarına çiçekler, alnına parıltılı metal parçaları takılmıştır.
Boğanın göğsü kutsal bir mızrakla deşilir ve sıcak kan dışarı buhar
çıkararak fışkırır ve çukura akar. Çukurdaki rahip ilk önce başını akan
kanın altına sokar, sonra elbisesini ve bedenini bu kanla yıkar.
Yanaklarını, kulaklarını, dudaklarını ve burun deliklerini kana bular.
Gözlerini bu kanla ovar, dilini ıslatır ve pıhtılaşan kanı içer. Bu
seremoniden sonra rahip kanlar içinde dışarı çıkarılır. O artık yeniden
doğmuştur, ölümsüzdür, tanrılaşmıştır(!) Ve artık kendisine tapılır."
Maya, Aztek ve İnkalar gibi Güney Amerika toplumlarında insan boğazlamak ortak bir sapkınlıktır. Özellikle Aztekler'in yılda 50.000'e yakın insanı kurban ettikleri kayıtlarda geçmektedir. Azteklerde; sadece Tenochtitlan baş tapınağı için yılda 20.000 insan öldürüldüğü tahmin edilmektedir.
Kana doymak bilmeyen İblis'in, insan kalbine olan iştahını doyurabilmek için, görevi tapınağa taze kan sağlamak olan bir asker gurubu, daima hazır bulundurulmuştur. Aztekler,
imparatorluğun uzak bölgelerinde kasıtlı olarak olaylar çıkartıp;
sonra ordularını o bölgeye sürerek, boğazlamak üzere insanları esir
almışlardır.
Hıristiyan İspanyollar; Aztek
tapınaklarına geldiklerinde binalardan yükselen korkunç kokuyu ve
kalpleri çıkarılan insanların tapınak merdivenlerinden aşağıya
atılmalarını görerek; derin şoklar yaşamışlarlardır. Ve tüm yerlilerin, şeytanın işbirlikçileri olduğunu düşünmüşlerdir. And bölgesinde Güneş ve Ay tanrısı(!) maskesi takan İblis'e
sunulmak üzere bölgenin bir numaralı tarımsal ürünü olan mısırın
verimini arttırmak için kesilen insan ve hayvanların kanları tarlalara
saçılır ve törene katılanlar da yüzlerini bu kanlarla boyarlar.
İnkaların, Coricancha adı verilen yaklaşık 4000 kişinin bulunduğu Güneş tapınaklarında;
görkemli rahip ve kahinlerin dışında 1500 civarında zarafetleri,
güzellikleri dikkate alınarak ülkenin çeşitli bölgelerinden toplanmış
genç kızlar bulunur. Güneş bakireleri, denen bu kızlar
yeni bir imparatorun tahta çıkması, salgın bir hastalık veya deprem
gibi önemli olaylarda tanrıları(!) yatıştırmak için boğazlanarak
öldürülür.
Asya ve Kuzey Amerika şamanları, medyumu oldukları "efendi ruh"(!) maskeli "cin-şeytanlar"dan
ve onların oburluklarından yakınmışlardır. Sunulan etleri,
birbirlerinden çalarak aralarında kavga ettiklerini, sürekli yiyecek
peşinde koştuklarını ifade etmişlerdir.
Bunlardan yakınan bir Buryat, şu şekilde haykırır:
"Domuzlar gibi oburlar, sonu gelmez bir şekilde et, alkol, süt, yağ gibi hediyeler isterler ve bunlarla birlikte saygı, övgü ve dalkavukluk beklerler."
İblis'in en önemli maskelerinden biri, Güneş tanrısı(!) yalanıdır. Bu maskeyi, tarih boyunca kullanmıştır. Timor takım adalarında "upulero" ismiyle Güneş tanrısı(!) olarak boy gösteren İblis; domuzlar ve köpekler kesilerek şöyle davet edilir:
"Ey efendimiz Güneş, aşağıya in domuz eti hazır dilimlendi, hediyeler doldu, şölen hazır buyur gel, kes iç ye!"
Yukarıda sıraladığımız örneklere çok sayıda tarihi,
arkeolojik kayıtlar eklemek mümkündür. İlk çağlardan yakın çağlara ve
günümüze doğru geldiğimizde, değişen fazla bir şey olmamıştır. Görünen
sadece aynı oyunun farklı versiyonlarıdır.
Hatta bazı ritüeller, aradan binlerce yıl geçmesine rağmen hala aynen devam ettirilmektedir.
Bugünün çarpıcı bir örneği de; Lusifer'in(İblis'in) kurdurduğu kabbalist örgüt masonluğun, günümüzdeki üst düzey yöneticileri masonların, binlerce yıldır efendileri "Yüce Mimar"(!) İblis'e olan sadakatlerini göstermek için uyguladıkları "keçi boğazlama ve kanını içme" ritüelidir.
SONUÇ
İnsanlık tarihi, Hak elçilerin ve Şeytan elçilerinin mücadele tarihidir. İnsanlık tarihindeki tüm sapkınlık ve kan içiciliğin arkasında; İblis ve onun köleleri vardır. Bu, dün de, bugün de böyledir; yarın da eşi- benzeri görülemeyecek boyutlarda böyle olacaktır. İblis'in, insanoğlunu kandırmak için kullandığı "düşünce ve yöntemler" şekil değiştirse; çağın insanına göre daha kurnazca tasarlanmış olsa da; öz ve amaç olarak aynıdır: Kandırmak, yular takmak, saptırmak, çirkin iş ve eylemlere sürüklemek..
İnsanlığın sürüklendiği tüm süfli işlerin arkasında; elbette yeminli düşmanı; kadim plancı, intikamcı ve kan içici İblis vardır. Yeryüzündeki tüm çirkin işlerin; kan emmenin, vampirliğin, insanı insanlıktan çıkaracak tüm eylemlerin arkasında, elbette İblis ve ordusu vardır. Tüm kötülüğün-sapkınlığın, kan emiciliğin yazarı İblis'tir. Bu amaçlara hizmet edecek tüm senaryoların yazarı yine odur. Bütün bu çirkinlikleri yapan; yeminli düşmanının senaryolarında rol alan ve tuzağa düşen de elbette insandır.
Bugün sinema filmlerinin, çizgi filmlerin, televizyon
dizilerinin, bilgisayar oyunlarının yazarları, senaristleri ve
oyuncuları elbette insanlardır. Peki madem böyle, neden bütün bunlar, insanlığı dinamitleyen fitillerle
dolu? Neden insan, kendisine düşmanlık ediyor? Kendi varlığını yok
emeye çalışan ve ipleri düşmanının eline teslim etmiş bir varlık, akıl sahibi olabilir mi?
Bugün, tüm dünyada cinnet olayları; önemli bir boyut kazanmıştır. Çılgınca işlenen cinayetler, vampirleşme; yani şeytanlaşma özentileri, bol kanlı-sapkın görüntü ve haberler, artık günlük sıradan olaylar haline gelmemiş midir? Şeytana tapınma ayinleri ile şeytani tarikatlarda; hayvanların ve genç kızların boğazlanması, vampir dernekleri, ilkokul çağındaki çocukların bile bu şeytani işlere alet edilmesi; şeytanlaşma sürecinin dehşet veren boyutlarını
göstermiyor mu? Şeytani güç kazanmak için, şeytanlara itaat ederek;
çocuk boğazlayanlar, kan dökenler; kaliteli kiremit elde etmek için
şeytan elçisi kahinlerin emriyle arkadaşlarının kanını akıtanlar; içinde
şeytan vardır diyerek; bazı insanlar ya da papazlar tarafından öldürülen insanlar vs..
Allah'ın alemlere rahmet olarak gönderdiği Son Elçisi ve onun getirdiği Kur'an'la,
insanlık son bir kere daha cehaletten kurtularak; aydınlığa
kavuşmuştur. İnsanlığın bilim ve teknoloji gelişiminin bu aşamasında; İblis'in, tarihteki "korkutma ve aldatma kaba yöntemleri", artık geçerli değildir. Bu nedenledir ki; şeytani güçler, yeni sofistike hilelere başvurmakta; "yeryüzünde fitnenin devamı ve kanın akması" için daha sofistike planlar yapmaktadırlar.
İnsanlık, Rabb'inden gelen aydınlanmayla nurlandıkça; İblis'in hilelerini görmüş; onunla ve hizbiyle mücadele edebilmiştir. Bu aydınlıktan uzaklaştıkça; şeytani karanlık oyunlara karşı körleşmiş; düşmanını ve onun yöntemlerini algılıyamaz hale gelmiştir. Böylece bu karanlık güçlerde, insanları avlamak için oltalarını ve torlarını kolayca insanlığa salmışlardır. İnsanoğlu, maalesef tarihsel hatasını tekrar ederek; "Hak Uyarılar"a gözlerini ve kulaklarını kapatmış; İblis'in ve şeytanlarının tuzağına çoktan düşmüştür.
Bunca ibretli olaylardan ve tarihten ders alamayanların; tüm evrenlerin "Rabb'i Olan Sonsuz Güç ve Rahmet Sahibi"nin uyarılarına kulak tıkayanların; hatta O'na düşmanlık edenlerin ne geleceği, ne de sığınacağı yer yoktur.
http://www.yaklasansaat.com/cin-seytanlar/seytanlar/en_buyuk_vampir_iblis.asp
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||
31 Mart 2010
|
Erdal Nevruzoğlu
yaklasansaat.com |
||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kaynaklar 1- Kur'an'ı Kerim 2- Kütüb-i Sitte 3- Lois Martin, Cadılığın Tarihi, çev. Barış Baysal, Kalkedon Yy, İstanbul, 2009. 4- Paul Gendrop, Mayalar, çev. İsmail Yerguz, Dost Kitabevi Yy, Ankara, 2006. 5- Prof. Dr. Şinasi Gündüz, Anadolu'da Paganizm, Ankara Okulu Yy, Ankara, 2005. 6- Shirley Andrews, Lemurya ve Atlantis, çev. Şenay Tufan, Kozmik Kitaplar, Eylül 2004. 7- Çiğdem Dürüşken, Roma Dini, Türk Eski Çağ Bilimleri Enstitüsü Yy, İstanbul, 2003. 8- Adrian G Gilbert, Maurıce M Cotterell, Maya Kehanetleri, çev. Özge Akbulut, Sınırötesi Yy, İstanbul, 2001. 9- Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 1-2-3, çev. Ali Berktay, Kabalcı Yy, 2000. 10- Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, çev. Ergun Kocabıyık, Kabalcı Yy, 2000. 11- James Churchward, Kayıp Kıta Mu, çev. Rengin Ekiz, Ege Meta Yy, İzmir, 2000. 12- Yves Bonnefoy, Mitolojiler Sözlüğü, Yayına Hazırlayan; Levent Yılmaz, Dost Kitabevi Yy, Ankara, 2000. 13- Çiğdem Dürüşken, Roma'nın Gizem Dinleri, Arkeoloji ve Sanat Yy, 2000 14- Walter Burkert, İlkçağ Gizem Tapıları, çev. Sina Şener, İmge Kitabevi Yy, Ankara, 1999. 15- David Ulansey, Mitras Gizlerinin Kökeni, çev. Hüsnü Ovacık, Arkeoloji ve Sanat Yy, İstanbul, 1998. 16- George Thomson, Tarih Öncesi Ege, çev. Celal Üster, Payel Yy, İstanbul, 1995. 17- veteriner.istanbul.edu.tr/vetfakdergi/yayinlar/2002-2/Makale-15.pdf 18- wikipedia |
BURÇLAR, YILDIZLAR, HOROSKOP, ASTROLOJİ, YÜKSELEN BURÇ, DEĞİŞİK FALLAR, GİZLİ İLİMLER, KARAKTER ANALİZLERİ, FİZİKSEL ÖZELLİKLER, YILDIZNAME, PARAPSİKOLOJİ, EBCED HESABI, DOĞUM GÜNÜ, BEDEN DİLİ...
Translate
EN BÜYÜK VAMPİR: İBLİS
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder