Astroloji Nedir? - Sirius Yıldızı
Çok tartışılan ve bir türlü uzlaşılamayan konulardan biridir Astroloji konusu... Astrolojiyi kabul etmeyenlerin yanılgıları, evrene çokluk var sanısıyla bakmaları ve TEK'i idrak edememelerindendir. Hatta TEK'i idrak etmeden sadece astrolojiyi kabul edenler de hata eder. Astroloji İdris a.s.'ın açıkladığı bir ilimdir. Fakat Teklik İlmini almayan insanoğlu, salt astroloji ilmini alınca bu eksik bilgilenmeden dolayı yıldızları Rabler kabul ederek, şirke girip Hakk yoldan sapmışlardır. Daha sonra İbrahim a.s. tarafından bu eksik telafi edilmiş, yanılgıya düşülen nokta vurgulanmış ve Teklik İlmi açıklanmıştır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı "Marifetname" adlı eserinde, "Yıldızlar Allah elleri gibidir" diyor. Çünkü Allah
hüküm ve iradesinin madde planında açığa çıkışı, evrensel sistemin
işleyiş yasasını belirler; ki bu yasanın detaylandırılmasında karşımıza
bir hiyerarşi çıkar. İşte bu noktada astroloji ilmiyle tanışırsınız.
Nedir bu hüküm ve irade?
"Ben gizli bir hazine idim, bilinmekliğimi istedim" (bu tanımlar biz insanlara göredir)..
İşte bu tek irade ve hüküm, evreni ve evren içre evrenleri ve tüm bu alemlerdeki varlıkları oluşturur, demiştik. Zaman ve mekan kaydı olmaksızın sonsuz sınırsız "Tek Tecelli!"... Bu tanım yukarıdan aşağı bakılarak yapılan bir tanım.. Ancak aşağıdan yukarı bakıldığında (yani bize göre) bu tek tecelli aşama aşamadır. Yani boyut boyut.. Bu boyutsal hiyerarşide yıldızlar ilk sıradadır. İşte bu sebeple "Yıldızlar Allah'ın elleri gibidir" denmiştir. Burada sözü edilen, yıldızların beş duyu ile algılanan bize göre maddesel boyutundan ziyade, kuantsal boyut denilen alt boyutlarıdır. Yani dalgalar evreninde, titreşim frekansının en yüksek olduğu ışık boyutu veya melekî boyut...
İşte olaya böyle bakılmadığı için, astroloji aslı astarı olmayan beşeri bir fantezi veya fal olarak değerlendiriliyor. Oysa astroloji ilmi, insana evrensel hiyerarşiyi açıklayan eşi benzeri olmayan bir ilimdir.
Allah'a iman etmeden, O'nun evrensel
sisteminin nasıl işlediği üzerinde kafa yormadan, yarattıklarına bakıp
da astroloji hakkında fikir beyan etmenin pek doğru olmadığını
sanıyorum. Bununla beraber, Allah ve evrensel sistemi hakkında
fikir sahibi olmadan, astroloji ilmiyle ilgilenmeyi de doğru bulmuyorum
açıkçası.. Bu da kişiyi kolaylıkla şirke sürükleyebilir.Nedir bu hüküm ve irade?
"Ben gizli bir hazine idim, bilinmekliğimi istedim" (bu tanımlar biz insanlara göredir)..
İşte bu tek irade ve hüküm, evreni ve evren içre evrenleri ve tüm bu alemlerdeki varlıkları oluşturur, demiştik. Zaman ve mekan kaydı olmaksızın sonsuz sınırsız "Tek Tecelli!"... Bu tanım yukarıdan aşağı bakılarak yapılan bir tanım.. Ancak aşağıdan yukarı bakıldığında (yani bize göre) bu tek tecelli aşama aşamadır. Yani boyut boyut.. Bu boyutsal hiyerarşide yıldızlar ilk sıradadır. İşte bu sebeple "Yıldızlar Allah'ın elleri gibidir" denmiştir. Burada sözü edilen, yıldızların beş duyu ile algılanan bize göre maddesel boyutundan ziyade, kuantsal boyut denilen alt boyutlarıdır. Yani dalgalar evreninde, titreşim frekansının en yüksek olduğu ışık boyutu veya melekî boyut...
İşte olaya böyle bakılmadığı için, astroloji aslı astarı olmayan beşeri bir fantezi veya fal olarak değerlendiriliyor. Oysa astroloji ilmi, insana evrensel hiyerarşiyi açıklayan eşi benzeri olmayan bir ilimdir.
Basında çıkan bir yazıda, 2 bin bebek üzerinde doğum tarihlerine göre burç tasnifleri yapılarak bir araştırma yapıldığı yazıyordu. Bu bebeklerden aynı burçlarda olanların, birbirlerine benzer özellikler gösterip göstermediği izleniyor. Oysa bu şekilde bir sonuca varılamaz. Çünkü Allah, yaratışındaki sonsuzluğu ispat edercesine, hepsini farklı özelliklerle yaratmıştır. 12 burç, ana kategoridir. Buna göre yapılan bir tasnifle sonuç elde edilemez. Detayda o kadar çok etken vardır, ki ana kategorileri izleyerek benzer özellikler görmeyi beklemek hatalı bir yaklaşım olur. Fakat konuya bakış, baştan önyargılı olunca, bu gibi ayrıntılar gözden kaçar doğal olarak. Bu sebeple bilim adamları, önyargısız ve tarafsız olarak gözlemlemeyi ilke edinmeli.. Aksi halde görebilecekleri gerçekleri de göremeyebilirler.
Örneğin, beş ayrı bebek değil, beşizler üzerinde bir inceleme yapalım. Bırakın beş ayrı bebeği, beşizlerin dahi aynı özellikleri ortaya koymadığını görebiliriz. Çünkü; kişiler aynı burçtan olsa dahi (doğum tarihleri aynı olsa da), doğum saatleri itibarıyla yıldızların konumu ve birbirleriyle yaptığı açılar dolayısıyla, genetik farklılıklar dolayısıyla ve yetiştikleri çevre dolayısıyla (bu çevredeki bilinç yayını da beyinler arası etkileşim doğurur) ve daha da önemlisi, yaradılış sebepleri dolayısıyla farklı fizyolojik ve zihinsel özellikler ortaya koyarlar. Yani 700 tane aynı burçtan bebeği inceleyerek kabaca elde edilen sonuç, astrolojiyi açıklamaya veya hakkında hüküm vermeye yeterli değildir. Öyle olsa yeryüzünde 12 tip insan olurdu. O zaman nerede kaldı Allah'ın yaratıştaki sonsuzluğu, değil mi?!.. Konu bu kadar basit değil!
Kısaca, Allah'ı ve everensel sistemini fark etmeden bu konuyu anlamak pek mümkün görünmüyor. İnsanlık, ne bilim, ne de teknolojideki ilerleyişiyle(!) kendilerine refah, mutluluk ve huzur sağlayamaz. Tâ ki mânâ ile madde arasındaki sınırı kaldırıp bütünü (Tek'i) görene dek... Atomu parçaladık, ışınlama deneylerinde dahi aşama kaydettik, ama Allah ve sistemini bilmediğimiz için hâlâ aç-açık, mutsuz ve huzursuz insanların yaşadığı bir dünyamız var. İnsanlık ilerliyor(!), ne yazık ki bu ilerleme kör, topal ve çolak bir ilerlemedir!
Astroloji ilmini bilmenin faydası; evrensel sisteminin işleyişini anlayıp idrak etmek ve tespit edebildiğimiz kadarıyla kendi yapısal özelliklerimizi ve kabiliyetlerimizi değerlendirip, bu evrensel sistemle uyum içinde yaşamaya gayret etmektir.
Uzun lafın özü, olaya bütünsel olarak bakan kişi astrolojik (kozmolojik) etkileri inkar edemez. Her şey basit bir ana formülün uygulamasıyla birbiriyle son derece uyum içinde ve bütünseldir. Bunu ifade eden "Zerre küllün aynasıdır" hadisini hatırlayalım.. Bu hadis günümüz dilinle hologram tekniği ile açıklanabilir. Kısaca evren, en küçük zerresinde bütünün bilgisine sahip girift bir yapı olarak dalgalanan dev bir hologramdır. Bu sebeple aynı boyutta veya farklı boyutlar arasında ayrılmaz bir bağ mevcuttur. Birbiriyle etkileşim halindedir. İşte bu sebeple gezegenler ve burçlar ile beynimizin fizyolojisi arasında yapı ve işlev açısından birebir ilişki vardır. Güneş, Ay, gezegenler ve yıldızların hareketini yöneten doğa yasaları, fizyolojimizi yöneten yasalarla hemen hemen aynıdır. Eğer öyle olmasaydı evrensel sistemin işleyişinde kaos yaşanırdı. Bu da ayrıca belirtilmesi gereken bir ayrıntı...
Geçtiğimiz yıllarda, Rus bilim adamlarının ayın hareketlerine göre erken deprem tespitinde bulunmaya başladığını da okuduk basında.. Bu önemli ve kayda değer bir haberdi. Ay hareketlerinin, bırakın insanları, faylar üzerinde bile etkili olduğunu tespit etmişler.. Sular üzerinde gel-git olaylarına sebep olan ay, karalar üzerinde de etkiliymiş demek ki.. Denizler ve karalar üzerinde bu kadar etkili olan ay, doğal olarak dünya yüzeyinde yaşayan tüm canlıların fizyolojisi üzerinde de etkili olacaktır. Hele de bedeninin 4/3'ü sudan oluşan insanlar üzerindeki etkisi, tartışılmaz! Ay etkili ise, diğer gezegenler de etkilidir. Güneşi ise, tartışmaya bile gerek yok; çünkü Güneş, tüm canlıların hayati fonksiyonları üzerinde etkilidir. Siz bu etkileşimlerin halkasını galaktik çapta genişletebilirsiniz. Hatta aklı havsalası alanlar, evrensel çapta genişletebilir bu halkayı...
Sirius Yıldızı
Yukarıdaki yazıda da belirttiğimiz gibi İbrahim (a.s) evrensel hiyerarşiyi açıklayan astroloji ilmine itiraz etmemiştir, insanların Allah'ı
bırakıp bir takım yıldızlara tapmaya başlamasına karşı çıkmıştır. Bu
itirazında haklıdır da.. Çünkü geçmişten bu yana insanlar, galaksideki
yıldızların alt boyutlarından gelip açığa çıkan mânâ titreşimlerinin Dünya üzerindeki etkilerinden ya ürkerek o yıldızı bir Tanrı
gibi görmeye başlamıştır, ya da yaydığı olumlu etkilere endeksli olarak
bir takım beklentiler içine girdikleri için yıldızlara tapmaya
başlamışlardır. İşte Sirius yıldızının hikayesi de böyle bir hikayedir. Kur'ân-ı Kerîm'de de bu yıldız Necm Suresi'nin 49. ayetinde geçer:
* Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı)nın' Rabbi O'dur. (Necm Suresi, 49)
Sirius bize oldukça yakın (güneş sistemine yaklaşık 8,5 ışık yılı uzaklıkta) ve gerçekte
iki yıldızdan oluşan bir takım yıldızdır. Çok parlak tek bir yıldız
olarak görünmesinin sebebi, iki yıldızın (Sirius A ve Sirius B)
birbirine çok yakın olmalarındandır. Sirius takım yıldızı burçlar kuşağı Zodyak'ta Yengeç burcunun 14° 'sinde yer alır. Tutku, hırs, gurur, duygusallık, zenginlik, ün, ölümsüzlük, bolluk, bereket, şans ve iyi talih gibi mânâ titreşimleri yayar Samanyolu galaksisine ve evrene... Genellikle şans ve iyi talih yıldızı diye bilinir. Astrolojide Güneş sistemindeki Jüpiter / Mars gezegenlerine benzer bir karaktere sahiptir.
Muhiddin Arabi bir kitabında Dünya'nın, Yengeç burcunun yönetiminde olduğundan bahseder. Buradan yola çıkarsak Yengeç burcu içinde yer alan yıldızlar Dünya açısından önemlidir. Sirius takım yıldızı da temsil ettiği mânâlar dolayısıyla ve oldukça yakında bir takım yıldız olması sebebiyle, Dünya üzerindeki etkileri çok önemsenir. Nasıl ki astrologlar Jüpiter gezegenini önemseyip, iyi talih ve şans gezegeni olarak tanımlıyorsa, Sirius da böyle tanımlanır. Sirius ile ilgili bu bilgi çok eski tarihlerden beri bilinip, bugüne dek ulaşmıştır. Örneğin; Mısır Mitolojisi'nde Sirius yıldızı, yaydığı pozitif titreşimler sebebiyle Tanrıça(!) olduğuna inanılan Kraliçe İsis'in özel yıldızı kabul edilirdi, vs.. Günümüzde de bir çok inanç taciri Sirius'u
çarpık inancını pazarlama vesilesi ediniyor (özellikle new age türünde)
ve her fırsatta bu yıldızdan söz ediyor. Yapısını oluşturan mânâ
terkibinin yeryüzündeki insanların değer yargıları açısından önem
taşıması, Sirius'u zaman içinde diğer yıldızlardan daha değerli
kılmıştır insanların zihninde... Bu bilgi kuşaktan kuşağa geçtiği için,
tarihin her döneminde popüler bir yıldız olmuştur Sirius. Mısırlılar bir dönem Sirius
yıldızının hareketlerine göre takvim bile yapmışlar. Tapınaklarını, üç
büyük piramidi ve önemli mezarlarını bu yıldızın konumlarına göre inşa
etmişler. Bu değer verme konusunda öylesine ileri gitmişler, ki sonunda
Sirius yıldızından bir şeyler bekleme veya ümit etme gibi bir duruma girmişler. Hattâ bu kadarla yetinmeyip Allah'ı bırakıp Sirius'a tapmaya başlamışlar... Ya da bugünkü gibi Sirius'taki Tanrı(!)yı veya Tanrılar(!)ı bekler olmuşlar kurtarıcı olarak... Ne yazık ki bu gibi tapınmaların ve beklentilerin tümü, galaksi içindeki veya Güneş sistemi içindeki cin dediğimiz negatif ruhani varlıkların telkini ile oluşmuş ilhamlar ve inanışlardır. Gerçekle alakası yoktur. Sirius'u da Allah yaratmıştır, Sirius'un rabbi de Allah'tır. Kur'ân-ı Kerîm'de; "Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı)nın' Rabbi O'dur." şeklinde Sirius'tan söz edilmesi de insanların güçlü pozitif etkileriyle bilinen bu yıldıza tapmasına engel olmak içindir.
Bununla
birlikte her yıldızın veya takım yıldızın meleki bir alt boyutu vardır.
Ancak galaksi içindeki bu yıldızların meleki boyutlarıyla şuursal veya başka türlü bir ilişkiye girmek her insanın harcı değil, çok yüksek dereceli velilere nasip olacak bir iştir. Sirius da Dünya'yı yöneten Yengeç
burcunda bir takım yıldız olduğu için, yüksek dereceli veliler (ki
sayıları en fazla bir kaç tane) bu yıldızın meleki boyutuyla ilişkiye
girebilir. Bu dereceye ulaşmamış kişiler galaksi içindeki yıldızların
meleki yapılarıyla bağlantı kurduğunu iddia edemez. Hele hele İslâm'a ve Hz. Muhammed'e
iman etmeyip, saçma sapan uydurulmuş inançların peşinde koşan kişilerin
bu yıldızların meleki boyutlarıyla ilişkiye girecek dereceye ulaşması
hiç mümkün değildir. Ancak hayal veya hezeyandır. Bu sebeple kesinlikle
bunu söyleyenlerden uzak durmak gerekir. O kişiler büyük bir ihtimalle
negatif ruhani varlıklar olan cinlerle bağlantı kurup, bir melekle
görüştüklerini sanan, kandırılmış kişilerdir. Cinler de Sirius'un
yaydığı titreşimlerin zenginlik, ün, ölümsüzlük, bolluk, bereket, şans
ve iyi talih olduğunu ve dünya üzerinde etkili bir burçta yerleşmiş
olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu bilgiyi insanların manevi duygularını
sömürmek amaçlı kullanıp, bir takım saf insanları kendilerine esir
ediyorlar. Örneğin, "Kurtarıcı Tanrı(!)nız Sirius'ta yaşıyor, çünkü O kutsal bir yıldızdır (Meselâ Scheat'ta yaşıyor deseler, o tanrı insanların indinde kurtarıcı ve sevimli bir tanrı olmazdı, ne zekiler!!) ve bir gün (kıyamet zamanında) sizleri kurtarmak için Dünya'ya gelecek.. Bizler de o Tanrı(!)
ile sizin aranızda yüksek (ilâhi) bir kanalız, ondan (dolayısıyla
Sirius'tan) haberler getiriyoruz. Biz falaca meleğiz, filanca
mesajcıyız" vs. gibi... Oysa Kur'ân'ın tanımına göre bu gibi tanrılar olamaz, Ahad ve Samed gibi zati sıfatların sahibi Allah'a rağmen. Bu sebeple, eğer herhangi bir öğreti sizi Sirius'a tapma veya Sirius'tan gelecek olan kurtarıcı Tanrı'ya veya Rabbe ya da Mesih(!)e
tapma, böyle bir kurtarıcı bekleme gibi bir noktaya getirdiyse,
arkanıza bakmadan oradan uzaklaşmanızı tavsiye ederim. Yoksa üzülerek
sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder