Translate

23.08.2017

UZAYLILAR !!!???

Uzaylılar!!!???

Son yıllarda ortaya çıkan “Uçan Daireler” halk arasında ve bilhassa entellektüel çevrelerde sık sık konuşulur ve üzerinde merakla durulur bir konu olmuştur...
Özellikle Amerika’da ve Avrupa’nın çeşitli yörelerinde görülen bu uçan dairelerin başka dünyalarda yaşayan yaratıkları taşıdığı, onların Dünya’yı bu şekilde ziyaret ettiği, insanlarla iletişime geçmek istedikleri, çeşitli çevrelerce iddia edilmektedir...
Batı dünyasında “Unidentified Flying Object” sözcüğünden kısaltılarak “UFO” şeklinde kullanılmaya başlanan “bilinmeyen uçan objelere ait çok çeşitli görüşler mevcuttur...
Amerika’da ve Avrupa’da en ciddi bilinen dergi veya gazetelerde dahi bu konuda haberlere, röportajlara rastlanmakta; çeşitli kişilerin gördükleri uçan dairelere ve içinden çıkanlara dair anılarına önemli derecede yer verilmektedir...
Bu konuda çıkan haberlerin, anlatılanların yüzde 95’inin aldanma olduğu, gördüklerinin yıldız kaymaları veya bulut birikintileri veya hava balonları, veya bu çeşit diğer birtakım görüntüler olduğunu kabul etsek dahi; gene de yüzde 5’lik bir açık kalmaktadır, ki gerek gören şahısların durumları ve gerekse görülen nesnelerin görüntü şekilleri kabul etmemizi icap ettirecek kadar bir yer tutmaktadır...
Özellikle Amerika Savunma Bakanlığında bir “UFO” yani uçan daireler özel dairesinin bulunması ve bunlara ait inkâr edilemeyecek görüntü tespitlerinin mevcut olması, işin bir nebze olsun ciddiyet taşıdığına işaret etmektedir...
Nitekim Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir röportajda, bir öğretmenin sınıfta bulunurken, böyle bir uçan dairenin orada bulunanların göremediği şekilde gelmesinden ve içinden birtakım insanların çıkmasından bahsedilmektedir... Şimdi okurlarımıza bu röportajdan bazı pasajlar nakledelim... Röportör Turhan ILGAZ şöyle naklediyor:
Bundan iki yıl kadar önce, ... Pangaltı Ermeni Lisesinde sınav yapmaktadır. Öğrencilere soruları vermiş ve kürsüye geçerek oturmuştur ki... Birden sınıfın yan duvarlarında bir sahne belirir...
(Sinema gibi) diye anlatıyor... Bir uçan daire vardı karşımda... Sonra içinden bir adam çıktı tıpkı bizlere benzeyen...”
Gören hanım bir medyum... Ve gelenlerle “fikir yoluyla” konuşuyor... Gelen şahıs onunla bu görüşmeden sonra daha birçok kereler de görüşüyor...
İşte bu uçan dairelerle ilgili bizde rastlanan bir şekil...
Peki, bu işin içyüzü nedir?..
Uçan daireler var mıdır?..
Başka gezegenlerde insan türü yaratıklar var mıdır?..
İnsanlarla temas kuran veya kurmak isteyen kişiler, yabancı gezegenlerde yaşayan birtakım insanlar var mıdır?.. Yoksa başka yaratıklar mı bunlar?..
Evet, son günlerin en ilginç konularından biri de bu!..
Ve bu konuda yapılan en büyük yanlış ise, işi “BİLİM ADAMLARINA SORMAK”!..
Uzaylılar konusu asla bilim adamlarına sorulmaz!..
Uzaylılar konusuna cevap verebilecek bilim adamı ne TÜRKİYE’de ne de DÜNYA’da mevcut değildir!.. Kim bu konuda bilim adamlarına danışırsa, kesinlikle yanılmış olur!..
NİÇİN?..
Önce bilelim ki, “bilim” eldeki belirli objelere ve verilere göre bir sistem içinde oluşur. Elbette, o verileri ve objeleri inceleyecek kişiler vardır... Ve nihayet, bu kişilerin, o veriler, objeler üzerinde belirli araştırmalar yaptıktan sonra, varacakları bir kesin sonuç ve oluşturdukları sistem, “o bilim dalını” oluşturur...
O bilim dalını oluşturan kişilere de “o konunun bilim adamı” denir...
Bir örnek ile açıklayalım...
İnsan bedeni mevcuttur; bu beden üzerinde araştırma yaparak çalışma sistemini tespit eden ve bunu bir bilim dalı hâline getiren insanlar vardır... Öyle ise, veriler mevcuttur, araştırma sonucu oluşan sistem ortadadır!.. Demek ki insan bedeninin çalışmasını konu alan bir bilim adamı mevcuttur!.. Yani tıp bilimi, bu bilim dalının araştırıcıları, uzmanları doktorlar!.. Ve veriler, objeler, insanlar!..
“Uzaylılar” adı verilenlere ait veriler, objeler elimizde midir?.. Elimizdeki bu objeler, veriler üzerine sistematik bir araştırma yapılmış mıdır?.. Bu sistemli araştırmaları yapmış, bu yapıların hangi sistemle çalıştığını tespit etmiş kimseler var mıdır?..
Elbette, bütün suallerin cevabı HAYIR’dır!..
Öyle ise, Uzaylılar üzerine ne bir bilim dalı vardır, ne de bir BİLİM ADAMI!..
Bu noktayı siz isterseniz bir doktora sorabilirsiniz, isterseniz bir hukuk profesörüne... Ya da bir ASTRONOMİ profesörüne!..
Hepsi de bu konu hakkında, aynı düzeyde bir vatandaştır; kendi dallarında birer profesör olmalarına rağmen!..
Biri profesördür, kanunlar konusunda; diğeri profesördür insan bedeni hakkında; biri profesördür, toprağın yapısı hakkında; bir diğeri de profesördür, yıldızlar, konumları ve yapısal özellikleri hakkında!..
Ama asla, “Uzaylılar” konusunda değil!..
Bu Türkiye’de de böyledir. Dünya’da da!..
Olmayan objenin bilim adamı da olmaz... Ve hiçbir zaman Astronomi uzmanları, profesörleri, Uzaylılar konusunda bilim adamı gibi gösterilmez ve kabul edilmez!..
Bunu böylece kesinlikle vurguladıktan sonra şu noktaya dikkat çekelim...
Bu konuyla ilgili muhtelif olaylar vardır... Bunlardan biri, TASS ajansının Rusya’da bir kentte, parkta bulunan çocukların uzaylılarla teması yolunda bir yayını!..
Bir diğeri de, İngiltere’de tarlalarda meydana gelen büyük boy çizimler... Şimdi bu konu hakkındaki bir yazıyı nakledelim size...
5 Ekim 1991 tarihli Cumhuriyet gazetesinin “BİLİM VE TEKNİK” dergisinden alınmıştır.
UFO’CULAR YAKALANDI
İngiltere’de buğday tarlalarında bulunan “göksel” çizgileri ve şekilleri yapanlar ortaya çıktılar. Bilim adamlarını uğraştıran ve UFO’cuların sahip çıktığı olayın öyküsü...
“Şu anda, araştırmalarım sırasındaki en mükemmel anlardan birini yaşıyorum.” Ünlü UFO araştırmacısı Pat Delgado İngiltere’de Sevenoaks’daki buğday tarlasını gördükten sonra duygularını bu şekilde ifade ediyordu: “Hiçbir insan bunu yapmış olamaz.”
Delgado bu sözleri, mükemmel bir şekilde yaratılmış başaklara bakarak söylüyordu. Başaklar, saat yönünde hemen hemen mükemmel bir daire biçiminde yere yatırılmıştı. Bu dairenin uzantısı olarak başka şekiller de görülüyordu: Antenler, bir yarım daire ve bir şerit şeklindeki uzun bir hat.
Sevenoaks’ta görülen daireler, son on üç yıldır Güney İngiltere’de görülen yüzlerce şekilden sonuncusuydu. Konuyu araştıran ve yazılar yazan Delgado için bu daireler üst bir zekânın var olduğuna dair mükemmel bir kanıt sunuyordu.
Ancak, Delgado’nun sevinci fazla uzun sürmedi. Today gazetesinden muhabir Graham Brough, iki yer ressamının bu şekilleri oluşturmasını izlemişti. 62 yaşındaki Davit Chorley ve 67 yaşındaki Douglas Bower, Sevenoaks’taki şekli Brough başlarında dururken oluşturmuştu. Bu ikili, Güney İngiltere’de son on üç yıldır her hasat zamanı yaklaşık 25 - 30 şekil yapıyordu.
İkilinin açıklamaları, son yıllarda İngiltere’nin ve tüm dünyanın ilgisini çeken gizeme bir açıklama getiriyordu. Bu dairelerin nasıl oluştuğu konusunda çok ilginç fikirler ortaya atılmıştı: Uçan daireler, elektromanyetik alan, atmosferdeki dalgalar bunlardan birkaçıydı.
Oysa, şakacı ikilinin kullandığı yöntemin hiçbir olağanüstü ya da olağandışı güçle ilgisi yoktu. 1,2 m boyunda bir tahta çubuk ve bir top ip kullanıyorlardı. Bower, seçtikleri alanın merkezinde duruyor ve çubuğu dik bir biçimde tutuyordu. İp çubuğa diz yüksekliğinde bağlıydı. Chorley, ipi gergin tutarak Bower’in çevresinde döndüğü zaman, başaklar yan yatıyordu.
Chorley ve Bower ilk şekillerini 1978’de yapmıştı. Amaçları buğday başaklarını yatırarak bir UFO’nun tarlaya indiği izlemini vermekti. Ancak, yaptıkları çalışmalar üç yıl boyunca kimsenin dikkatini çekmedi. İlk kez 1981 yılında bu şekiller basında yer aldı. İkilinin yaptıkları itirafın nedeniyse, daireleri araştıranların hükümetten maddi yardım istemeleriydi.(m.a)

Bu görüntüleri görenleri “ruhî bozukluk” ya da “psikolojik yapısı hassas kişiler” diye mi nitelendireceğiz?..
Elbette, hayır!..
Öyle ise... Bu konuyu sadece akşam gün batışında iki saat süreyle görülen VENÜS olayına bağlamak, bize göre son derece havada kalan bir iddiadır...
Kesin olan husus şudur ki, ne isim verilirse verilsin, aramızda ya da atmosferde veya Güneş sistemi içinde yaşayan birtakım canlılar vardır ki bunlar zaman zaman bize belirli görüntüler ulaştırmaktadır...
Bizim bu konudaki en büyük hatamız ise, bu varlıkların varlığını, ille de beş duyumuza ulaşacak biçimde kabul etmekle başlamaktadır...
Asırlar, bize, beş duyu ile tespit edemediğimiz pek çok şeyin mevcudiyetini açıkladığı hâlde; geliştirdiğimiz teknolojilerle, dün “yok” dediğimiz sayısız nesneye bugün “var” demek mecburiyetinde kaldığımız hâlde; bunlardan hiç ders almayarak; hâlâ beş duyu ve elimizdeki teknoloji ile tespit edemediğimiz şeyleri, inkâr ve tevil yollarına sapıyoruz ki, bu gerçekten büyük bir ayıp olmaktadır.
“Uzaylılar” dediğimiz bu varlıklar nelerdir?..
Bugüne kadar elimize geçmiş ve üzerinde gerekli ve yeterli inceleme yapılmış biri olmadığına göre, kimse ispatlı bir şekilde uzaylılar şöyledir diyemez... Ve başta da bahsettiğimiz gibi bu varlıkların uzmanı da olamaz...
Ancak, bu varlıkların elli yıl öncesine kadar kesinlikle yok olup da bu süre zarfında mucizevî bir şekilde aniden ortaya çıktıklarına inanamıyoruz.
Öte yandan, asırlar ve asırlardır insanlar yanı sıra Dünya üzerinde varlığından söz edilen birtakım varlıklar mevcuttur ki, kimi toplum, bunlara “hayalet”, kimi toplum “ruh”, kimi toplumda “peri, cin, dev” gibi isimler vermiştir.
Çeşitli özellikleriyle kendini belli eden, bazen insanlara yardım ediyormuş görünen, bazen de insanların iradelerini zorlayıcı davranışlar ortaya koyan bu varlıklara, Kur’ân nâzil olduğu devrede de “Cin” adı verilmiştir...
Hangi eğitim ve kültür seviyesinde olursanız olun, hangi şartlanma ile kendinizi bloke etmiş olursanız olun; inkâr edilemeyen bir gerçek vardır ki, o da halkın büyük çoğunluğunun kabul ettiği ve değişik isimler ile andığı, insan yanı sıra mevcut olup, her an algılanamayan birtakım varlıklar mevcuttur!..
Ne kişinin inkârı ile onlar yok olurlar, ne de kabulü ile bir şey kazanırlar!.. Hatta insanların onları inkârları, bilakis çok daha geniş bir alan açar onlara!.. Çünkü, görmekteyiz ki, çoğunlukla insanlarla eğlenen, alay eden, aldatan olmadık hayaller peşinde koşturan bu varlıklar, ne isimle anarsak analım, genelde hep insanlara hükmetmekten zevk alan bir türdür!..
Esasen, maddi bir bedenle kayıtlı olan insanlara karşı, beden sınırlamalarından uzak bu varlıkların, başka türlü olmaları da beklenemez!.. Ellerinin altında istedikleri gibi hükmedebilecekleri, istedikleri gibi kandırıp eğlenebilecekleri sayısız insan mevcutken, onların böyle bir fırsatı değerlendirmemeleri elbette mümkün değildir...
Nitekim, bu gerçeğe Kur’ân-ı Kerîm, En’am Sûresi’nde şöyle işaret ediyor:
“... ‘Ey cin topluluğu, gerçekten insanların çoğunluğunu hükmünüz altına aldınız (hakikatten uzaklaştırdınız)!’...” (6.En’am: 128)
Evet, ister “Uzaylı” deyiniz; ister eskilerin ve dinî terminolojinin kullandığı ismiyle yani “Cin” adıyla anınız; bu varlıkların en büyüközellikleri, insanları hükümleri altına alarak, onları gerçeğe ters düşen fikirler ve davranışlar içine sürüklemeleridir...
“Cin” denen göze görünmeyen, elle tutulamayan varlıklar; çeşitli toplumlara, toplumsal şartlanmalara uygun fikirler ve değerlerle yaklaşarak, onları hükümleri altına alırlar. Kimin, hangi hususta eğilimi var ise, o yolda fikirler ve görüntüler ile kendilerine bağlamaya çalışırlar.
Genelde, çok büyük bir çoğunluğa hâkimiyetleri, kendilerini bildirmeden ve fark ettirmeden olmaktadır.
Hükmettikleri kişiler genelde ya İslâm inancını kabul ettiğini söyleyen kişilerdir, ya da İslâm inancını kabul etmeyenlerdir...
İslâm inancını kabul etmeyenleri kandırma şekilleri, öldükten sonra tekrar dünyaya gelineceği esasına dayanan inanç türleridir...
Kendilerini uzaydan, başka galaksi veya sistemlerden gelmiş varlıklar olarak tanıtmaları, son devrin en büyük zevk konusudur.
Gerçekte bu varlıklar, Dünya atmosferi içinde veya Dünya üzerinde yaşamaktadırlar. Son derece zeki ve hareket kabiliyetine sahip oldukları için, insanları bu yönleri dolayısıyla çok rahat kandırabilmektedirler.
İnsanları kandırma metodları hep insan beynine yolladıkları dalga impulslar şeklinde olmaktadır. Kişiler bu impulsları frekansına göre, görüyorum veya işitiyorum diye değerlendirmektedirler...
Oysa çok büyük bir çoğunlukla ne görmek mevcuttur, ne de işitme!.. Bu yüzden de büyük bir çoğunluk, böyle bir etki altındaki kişinin algıladıklarını algılayamamakta ve onun hâlini inkâr etmektedirler!.. Bunu bir misal ile açıklamak gerekirse, uyanık rüya görmek diye ifade edebiliriz...
İslâm dışı inanışlara sahip olanları kandırmak için en çok, ruhlarla görüşme ve uzaylılarla görüşme tarzını kullanmaktadırlar...
Genellikle saf yaradılışlı bu kişiler, belirli bir kültürden mahrum oldukları için, gerçekte uzayda başka galaksilerden gelenler varmış sanmakta ya da ölmüş yakınlarıyla görüştüklerini zannetmektedirler... Bu hususu ilerideki ilgili bölümde daha da tafsilâtlı olarak ve delilleriyle anlatmaktayız.
Kendilerini uzaylı varlıklar olarak tanıtmakta olan cinlerin yalanlarını açık seçik şöylece ortaya çıkartabilirsiniz:
Size, somut bir araç - gereç - cihaz vermelerini isteyin!.. Bunu asla gerçekleştiremeyeceklerdir!..
Çünkü, kendilerini “uzaylı” tanıtan “cin” diye bilinen bu varlıkların, insanların hayal gücü üzerinde tasarruf etmekten öteye yolları geçmez!..
Daima beyin yapıları hassas kişileri bulup, onların hayallerini etkileyerek çeşitli imajlar oluştururlar; ve icap ederse de onların vehmini tahrik ederek, olmayan şeyleri varmış gibi göstermek suretiyle korkutarak, tasarruf altına alıp, hükmederler!..
“Uzaylı” olarak kendini tanıtan bu “Cin” isimli dalga yapılı varlıklar, sürekli vaatlerde ve geleceğe dönük sayısız iddialarda bulunurlar; kişilere kendilerinin “Mehdi” veya “Mesih” veya insanlığın beklenen önderi olduklarını telkin ederler; “Altın Çağ” vaat ve hayalleri sunarlar; hatta bazen belirli tarihler verirler... Sonra o tarih gelip, dedikleri çıkmadığı zaman da, “şartlar oluşmadı, vazifenizi tam yapamadınız, onun için de ileriye atıldı” diyerek yalanlarını örtüp; yeni hayal balonları şişirirler...
Çeşitli “uçan daire, balon, insanımsı” görüntüler veren ve kendilerini hep “uzaydan gelen varlıklar” olarak tanımlayan bu varlıklara kanmak, sadece bu konuda bilgisizliğin ve ilmî verilerden haberdar olmamanın sonucudur.
Yalan yanlış bilgiler vermek ve aslı olmayan hayallerle insanları kandırıp peşlerinden sürüklemekten başka yetileri olmayan bu UZAYLI (!) varlıkların, o kadar çok insanları kandırma yolları vardır ki, bunları tek tek sıralamak hayli güçtür...
Bu sebeple, diyeceğiz ki...
İster karşınıza, “Uzaylılarız” diye gelsinler; isterse de geçmişte yaşamış “evliya veya azizleriz” diye gelsinler, biliniz ki bunlar kesinlikle, eskiden haber verilmiş olan şeytaniyet vasıflı CİNLERDİR!..
Daima, insanların vehmini tahrik ederek, var olmayan şeyleri varmış gibi göstererek, sürekli vesveselerini, kuruntularını tahrik ederek, onları ellerinde kukla durumuna düşürmek isterler...
Bu varlıklardan korunmak istiyorsak, önce onların foyalarını ortaya çıkarmak zorundayız!.. Ki, böylece gerçeği görelim; bu da konuştuklarının ve vaatlerinin yalan olduğunun ortaya çıkması suretiyle olur...

Eğer bir süre içinde sizi kandıramadıklarını görürlerse, zaten kendilerini açık edecekler ve böylece ne oldukları da ortaya çıkacaktır.
Ayrıca bu gibi durumlarda, önceki bölümlerde bahsettiğimiz duayı çokça okumak suretiyle çevrenizde bir dalga koruyucu kalkan da oluşturabilirsiniz ki, tecrübelerimize göre bunun, cinlerin foyasının ortaya çıkmasında çok büyük yararı vardır...
İnanmayanlar tarafından alay konusu olacağını bilmemize rağmen, kesin olarak ifade edelim ki bütün bu uçan daireler veya bu uçan dairelerle gelen kişiler görüntüsünü verenler, hakikatte “Cinler”den başka bir yaratık türü asla değildir!..
Eski devirlerde, Anadolu’nun veya Batı’nın köy yollarında veya mezarlıklarında perili evler(!)de ve tenha yerlerde insanlara çeşitli görüntülerle insan ya da hayvan şekillerinde görünen Cinler; günümüzde de, eskiye inanmayan ve eskiyi hor gören insanları aldatıp kendilerine tâbi kılmak ya da onların bu şekildeki eğilimleriyle eğlenmek amacıyla, uçan daireler şekillerinde gözükerek yeni bir usül tatbik etmektedirler...
Ve Cinler, bu yeni usüllerle insanları kandırırken, âdeta kendilerine inanmayan, kendileriyle alay eden, veya kendilerini yok sayan insanlarla da alay etmekte ve onlardan bir çeşit intikam almaktadırlar...
Bu uçan daireler görüntüsü ile köy yolunda gece yarısı yürürken aniden acayip bir şeyle karşılaşan insanın gördüğü arasında hiçbir fark yoktur... İkisi de, normal diye kabul edilmiş bulunan insanın göremediği, iki ayrı tipte görüntüdür...
Materyalist bir tıp adamı, her ikisini de halüsinasyon diye kabul eder... Madde ötesine inanan bir kimse için ise, gerçekte ikisi de birdir...
Kurân’da “Cin” diye belirtilen veya başka bir yerde başka bir tâbirle anılabilen; maddi yapısı olmayan, fakat zaman zaman madde görünütüsü verebilen birtakım yaratıkların kâh köy yollarında hayvan veya insan şeklinde görüntü vermesi, kâh uzayda veya duvar üzerinde bir uçan daire ve bu uçan daireden inen insan tarzında görünmesi... İkisi de her hâlükârda aynı neticeye çıkmaktadır...
Daha önce de açıklamaya çalıştığımız gibi, Cinler, istedikleri anda ve yerde, arzu ettikleri bir şekilde insanlara madde ötesi olan yapılarını maddi görüntü şeklinde gösterebilirler...
Tıpkı televizyonda ekran üzerinde seyrettiğimiz elektromanyetik dalgaların, henüz ekrana dönüştürülmesinden önce, havada görünebilmesi hâli gibi... Düşünün ki, televizyonda seyrettiklerinizi, aynen televizyon ekranında değil de, boşlukta seyrediyorsunuz...
Yani birtakım elektromanyetik dalgaların sahip olduğu görüntüyü ekranda değil de boşlukta seyrediyorsunuz...
Burada ister istemez aklıma, bir süre önce okumuş olduğum bir Allâh Rasûlü buyruğu geldi ki, hatırımda kaldığına göre, anlam olarak şöyle idi... Ki bu açıklama ehlince bilinir...
Dünya’nın son devirleri yaklaştığında, Cinler yeryüzünde görünmeye ve insanlarla çeşitli şekillerle temas kurmaya başlayacaklardır...”
Evet, bu konu bize ister istemez bu açıklamayı hatırlattı... Siz ister, bu olaylar ile bu açıklama arasında bir ilişki kurunuz, isterseniz kurmayınız!..
Gerek dinî kaynakların bildirdiklerine, gerek tasavvuf ehlinin açıklamalarına ve gerekse tefekkür sistemimizin oluşturduğu sonuca göre; “İnsan”  adıyla bilinen ve tanınan yaratık sadece Dünya üzerinde yaşamaktadır...
İnsan tipinde “şuur” sahibi olarak ve insana benzer bir yaşantı da sadece cinlerde mevcuttur...
Bunların haricinde diğer gezegenlerde dahi, insan ve cine benzer fizik - madde bedenli yaratıklar mevcut değildir... Ve bu sebeple de insanlık âlemi, ilmini ne derece geliştirirse geliştirsin, müspet ilme dayalı olarak bu dünyalardan hiçbirinde insan tipi madde bedenli varlık bulamayacaktır!..
Bunların ötesinde insan tipi görüntü veren ya da başka şekillerde görünen bütün yaratıklar ise tamamen cinlerden ibaret olacaktır.
Diğer gezegenlerde de hayatiyet ve canlılık vardır, ancak bu canlılık ve hayatiyetin ortaya çıkışı, bazılarında beş duyuyla idrak edebileceğimizin ötesinde ve bazısında da mikroskobik görüntülerdir... Bu tipten bir canlılığın Güneş’te dahi mevcut olduğu misal olarak verilebilir...
Uçan dairelere dair maddesel yapı ve çeşitli madeni parçalar bulunduğuna dair iddialar ise, ki bu parçalar son derece ufak olduğuna göre ışınsal yapıya sahip olan bu yaratıkların elektrik gücüyle bazı madenleri değişik bir hâle sokması şeklinde açıklanabilir... Mesela kömürün yüksek basınçla elmas olması gibi...
Bu konuda son ve kesin sözümüz, uçan daire veya bu çeşitten bütün görüntüler tamamıyla Cinlere aittir, şeklindedir... Medyumluk hâdisesinin bir başka görüntüsünden öte bir şey asla değildir... 

 https://www.ahmedhulusi.org/tr/kitap/ruh-insan-cin/uzaylilar/ufo-03

Hiç yorum yok: