Translate

4.08.2017

ASTROLOJİ TARİHİ

ASTROLOJİ TARİHİ


Astroloji nedir ve niçin ortaya çıktı ?
İnsanoğlunun gökyüzü ile olan ilgisi ve astronomi gözlemleri belki de insanlık tarihi kadar eskidir. Neolitik dönemde astroloji, insanların sürekli olarak büyük bir hayranlıkla gökyüzünü incelemeleri ile başlamış olmalıdır. Özellikle Güneş ve Ayın hareketleri ve mevsimlerin oluş sırası ilgilerini çekmişti. Bu ilgi zaman içerisinde astronomi adı verilen bir bilim alanının oluşmasında ilk adımların atılmasını ve astroloji nedir sorusunun sorulmasını sağlamıştı. Aslında Neolitik insanların birçoğunun sürekli olarak gökyüzünü özellikle de Güneş ve Ayın hareket biçimlerini gözlemledikleri ve düzenli olarak mevsimsel takvim işlevi yapan ve astronomik bakımdan hizalanmış anıtlar oluşturduklarını açıkça ortaya koyan önemli sayıda kanıt bulunmaktadır.,

Tarih boyunca pek çok toplumda kâhinler birçok kehanette bulunmuştur. Ancak hiçbir kehanet, insanlığın astroloji kadar dikkatini çekmemiştir. Yıldızların düzenli olarak incelenmesi yoluyla oluşan astronomi, zamanla insanların umut ve beklentilerini yıldızlarla ilişkilendirmiştir. Gök rasatları ile güneş ve gezegenlerin bazı takımyıldızlarda ve burçlarda gezindiği, burçların on iki olduğu fark edilmiştir. Bazen de bu yıldızlarla birlikte burçları da ilahların evleri olarak kabul etmişlerdir. Kozmosu tanrıların hükmettiği, gezegenlerin yönettiği bölümlere ayırmışlardır. Bunlar içinde bu alanlara hükmeden gezegenler ve temsil ettikleri tanrıların olduğuna ve aralarında bir ilişki olduğuna inanmışlardır. 

Gökyüzünde gerçekleşen olayların yeryüzünde de etkili olacağına inanıyorlardı. İnanca göre bu etkilenme her zaman doğrudan olmayıp madenler, iklimler v.b. unsurlarla da olabiliyordu. Her gezegenin bir rengi ve madeni olduğuna inanılmış, rengi olan her şeyin bu gezegenlerin etkisi altında olduğu kabul edilmiştir. Sevgili burclar.net okurları özellikle Çin’de ve Babil’de de benzer inançlara rastlanmaktadır. Babil’de her gezegenin bir tanrısı olduğu inancı mevcuttu. Her maden için bir tanrı düşünülmüştür. Örneğin yılın ilk ayında hüküm süren Enlil, altın madenini temsil etmekteydi.
Uygarlıklarda gördüğümüz astroloji inancı, daha sonraları Güneş ve Ay’la ilgili tapınmaları oluşturmuştur. Gökyüzündeki olaylarla yeryüzündeki olaylar arasındaki etkileşim, insan bedenini kozmosun bir aynası olarak görmüştü. Yani evren makro kozmos insan ise mikro kozmos olarak değerlendirilmişti. 

Yaşanılan tabiat olaylarını düzenli sıralamak ve bu sayede gelecekteki olayların zamanını belirlemek ihtiyacıyla takvim oluşturulmuştu. Bu sıralamalarda doğa olaylarından yararlanmışlar ve onlarda gerçekleşen düzeni keşfetmişlerdi. Keşfedilen bu düzenden yararlanarak, zamanın doğal bölümlerini oluşturmuşlardır. Güneş yılı, Ay ayı, saat, hafta gibi bölümler oluşturmuşladır. Takvim, astronomi, astroloji, meteoroloji ve sihir gibi konular Mezopotamya, Hindistan, Çin ve Amerika gibi birçok coğrafyada yinelenen genel bir modelin parçalarını oluşturmuştur. Astroloji ve büyü tarımsal ürünlerin yazgısını, askeri eylemlerin sonucunu ya da kralın gelecekte yapacağı işleri kestirmekte kullanılan evrensel düzende yararlı bir bilgi şeklinde görülmüştür. Bunların hepsi aslında insanoğlunun geleceği bilme isteğinden oluşmaktaydı. 

 Bahsedildiği üzere, yeryüzündeki bütün olayların aslında gökyüzündeki var olan haritanın yönlendirmesiyle oluştuğuna ve birçok olayın gökyüzünde şifrelenen bu harita ile çözülebileceğine inanılıyordu. Olacakları önceden belirleme işte bu sayede mümkündü. Yeryüzünde kodlanmış bu şifrelerin çözülmesi, insanlar üzerindeki etkileri, gizli birçok olaya ilgi duyan insanoğlunun ister istemez astrolojiyle ilgilenmesini sağlamıştır.
 İnanca göre yıldızların insan hareketleri üzerindeki etkisi önceden belirlenebilmekteydi. Böylece her insanın yaşamını doğum anındaki gök haritasının belirleyeceği ileri sürülmekte ve buna göre tahminler yapılmaktaydı. 

Astrolojinin astronomiden farkı
Yıldızların insanların alın yazısı ve özellikle dünyadaki olaylar üzerine olan etkisinden bahseden bilim olarak tanımlanan astroloji zaman içerisinde pek çok kez astronomi ile karıştırılmıştır. Oysaki astronomi gök cisimlerinin uzaydaki durumlarını, hareketlerini, fizik ve kimya bakımından yapılarını inceleyen bilime verilen addır. Al nücum olarak da bilinen yıldız bilimi, astronomlar, astrologlar ve diğer bilim adamları tarafından riyazfî ilimlerin dört büyük kısmından biri olarak kabul edilmiştir. Özellikle de küçük âlem(mikrokosmos) sıfatıyla, bütün büyük âlem (makrokosmos) ile alakaları bulunan insanın yıldızların tesirlerine tabii olduğuna inanılmıştı. 

Astrolojinin tarihçesi
İnsanoğlu, yaşadığı olayları bir düzen içerisine sokmak ve bunlardan yola çıkarak gelecekteki olayların zamanını tespit etmek istemiştir. Özellikle de yeryüzünde olan akıl almaz değişiklikler, gökyüzünde oluşan şimşekler, gök gürlemeleri, tüm göksel cisimler ve onlarda oluşan düzen değişiklikleri, gece ve gündüzün aynı zamanda, mevsimlerin şaşmaz bir düzen içinde oluşmaları onlar için hem ürkütücü hem de büyük bir hayranlık uyandırıcı olaylar haline gelmiştir. Astrolojinin gelişimini hızlandıran nedenlerden biri de, özellikle de tarım toplumları başta olmak üzere tarih süreci içerisinde pek çok topluluğun tarım mevsimi, yağmur zamanı, göç mevsimi gibi hayatlarının en önemli aşamalarında gök hareketlerini bilme zorunluluğu olmuştu. Bu iki tanımın tarih süreci içerisinde gelişimine bakıldığında; astronomi ilkel topluluklardan gelişmiş uygarlıklara kadar her toplumda ilgi görmüştür. İslam dünyası, Mezopotamya, Persler ve eski doğu topluluklarının hep bu alanda çalışmalar yaptıkları bilinmektedir. Müneccimlik olarak da bilinen astrolojinin ilk başlangıcı Babil dönemine denkgelmektedir. Daha sonraları Mısır, Yunanistan, İran kültürleri olmak üzere bütün dünyada kabul görmüştür. Astroloji, yıldızlara bakarak geleceği bilme (fr. astrologie) olarak kabul edilmiştir. İnsanlar doğum anlarında yıldızların konumlarının onların hayatları üzerinde etkili olduğuna inanmışlardı. Gökteki yıldızlar insanların hayatlarını etkilemesi dışında dünyanın ve ülkelerinde kaderini belirlemede etkili olduklarına olan inanç zaman içerisinde astrolojinin hızla yayılmasına neden olmuştur. Savaşların, zaferlerin yıldızlar yoluyla önceden tahmin edilme çalışmaları hep bu inancın ürünüdür. Bu yüzden de Araplar astrolojiye ahkamün nücum (yıldızlardan sonuç çıkarma bilimi) demişlerdi. Hıristiyan kültüründe ise bir dönem astrolojinin cinlerle ilgili olduğuna inanılmış ve yasaklanmıştı. Bu yüzden de bu alan özellikle orta çağda Yahudi ve İslam dünyasında gelişmişti. Uzun bir müddet astroloji bilim adamlarınca da astronominin (yıldızlar bilimi) bir dalı kabul edilmişti. Hatta bilimselliği kabul edilmişti. Astrolojide yıldızlar bölümlere ayrılmış ve her birine çeşitli etkiler yakıştırılmıştır. Gökteki yıldızlar on iki burca ayrılır ve her bir burç, bir mizacın oluşturucusu olarak kabul edilir. İnsanların doğumları sırasındaki gökyüzünün durumu, bu burçlara göre yorumlanır. Bu saptamalar sonucunda ortaya çıkarılan yıldız haritasına “zayiçe” denmektedir. Oldukça karışık bilgilerden oluştuğu için, müneccimler bazı dönemlerde bilim adamı olarak kabul görmüştür. Hatta bu kabul görüş o kadar geliştirildi ki bu bilgiler Rönesans üniversitelerinde en önemli dersler içerisinde sayıldı. 

Erken dönem tarım toplumları için oldukça önemli olan zaman hesaplamalarının Mezopotamyalıların eski dönemlere ait yapıtlarında, Kaldelilerin Babil Kulesi’nde ve Mısırlıların dikili taşlardan yararlanıp yaptıkları rasatlarla hesapladıkları anlaşılmaktadır. Tüm bunlardan yararlanarak zaman ve mevsim ayarlamaları yapmışlardı. 

Maniheist inançları içerisinde de yer alan astroloji inancı, mitolojilerinde ise sroşav önemli rol oynar. Sroşav üçüncü elçiyi çağırır ve elçi de on iki ışıklı kızı dünyaya getirir. Bunların isimleri ise şöyledir: haşmet, hikmet, zafer, ikna, safvet, hakikat, iman, sabır, adalet, bereket, fazilet, gibi anlamlara gelen isimlerdir. Böylece on iki kız on iki burcu oluşturur. 

Modern astronominin kökeninde birçok kişinin de kabul ettiği gibi, İslam astronomisi önemli bir yer tutmaktadır. Bunun yanında rasathaneleri yine dünya astrolojisiyle tanıştıran ve kendilerinden önce var olan bilgilere yenilerini ekleyen İslam astronomisidir. Örneğin Batlamyos’un incelemelerinde yer almayan birçok yeni bilgiyi İslam astronomisi eklemişti. Türk astroloji bilginleri de bu grup içinde değerlendirilmektedir. 

Müslümanlar, farklı uygarlıklardan farklı bilimlerden etkilenmişti. Yunan ve Roma kültürü, Mısır, Babil kültürü ve Kuzey Suriye kanalıyla Mezopotamya kültüründen etkilenip astronomi, matematik, tıp, felsefe gibi birçok alanda, uygarlıklarını geliştirmişlerdir. İslam astrolojisi sistemleştirilmişti ve iki çeşit astrolojinin olduğuna inanılıyordu. Bunlardan birincisi ahkâm astrolojisi; kişilerin kaderiyle uğraşan astroloji olup, sultanlar, vezirler için yıldız falları bakılırdı. Orta Çağ astronomlarından en tanınmışları Yahudi Maşa’Allah ve Ebe Maşe El- Belhi’di. İkincisi ise, halk astrolojisi idi. Bu adeta kehanet sanatıyla birleşmiş ve kendi içinde farklı dallara ayrılmıştı. Bunlar içinde kişinin gelecekteki durumundan haber vermek, önemli işler için uygun zamanı tespit etmek gibi bölümleri vardı. Astrolojinin grupları dışında, göğünde farklı katları olduğuna inanılmaktaydı. İslam tasavvufunda göğün katları yukarıdan aşağıya doğru şöyle sıralanmıştır. 9 Dokuzuncu katın yukarısı: Atlas 9 Dokuzuncu kat: Arş 9 Sekizinci kat: yıldızlar ile burçların bulunduğu ve döndüğü kat 9 Yedinci kat: 7 kattan meydana gelen gök katları 83. İslamiyet’in astroloji alanında göstermiş olduğu çalışmalar şüphesiz düzenli ve hassas gök rasatları gerektirmekteydi. 10. yy. da kurulan önemli gözlem evlerinden biri Alaüddevle’nin 1023’te Hemedan kentinde İbn-i Sina için yaptırdığı gözlem evidir. Bundan sonra artan rasat faaliyetlerinden sonra 11. yy. da Şerefüddevle’nin sarayının bahçesinde gözlem evi bulunuyordu. Melikşah’ın emriyle kurulan Melikşah gözlem evi yine o dönemin ünlü gözlem evlerindendi. Bir diğer tanınmış gözlem evi ise 1257’de Azerbaycan’da Meraga kenti yakınında Hülagü Han’ın isteğiyle kurulan gözlem evidir. Özellikle gökteki buluşmaların hesaplanması ile yeryüzünde oluşan olaylar arasında bağlantılar kurulmaya çalışılmıştı. Sırf bu yüzden bile birçok hükümdar, düşünürler ve bilim adamları astrolojiye ve astronomiye ilgi göstermişlerdi. Daha sonraları gelişen bu bilim dalı özellikle Müslümanlar arasında daha da yoğun biçimde kabul görmüş, birçok pratik hesaplamalarda astronomiden yararlanmışlardı. Özellikle hava durumu tayinleri, zaman hesaplamaları gibi birçok alanda başvuru kaynağı olan bilim dalı yöneticiler tarafından da desteklenerek geliştirilmiş, birçok alet yapılmış, haritalar oluşturulmuştu. Örneğin Timur’un torunu Uluğ Bey bir rasathane inşa etmiş ve uzmanlaşmış astronomlar burada görev almıştı. Tarım alanında da bu bilimden yararlanmışlardı. Fatimi halifesi el-Hâkim astronom, fizikçi İbnü’l- Heysem’in bilgilerinden yararlandığı ve tarım için Nil’deki su miktarını hesaplattırdığı bilinmektedir. Müslüman astronomi bilim adamları araştırmalarında eski Yunan astronomisinden etkilenmişlerdir. Müslüman bilim adamları astronomi bilgisi için temel bilgiyi Aristo ve yer merkezli sistemi oluşturmaktaydı. Yunancadan birçok kitap çevrilmişti. Bu eserler arasında en önemlilerinden biri ise Almagest adlı eser olup eser dört ayrı mütercim tarafından tercüme edilmiştir. 

Günler, madenler, renkler ve gezegenler arasında daima bir ilişki kurulmuştu. Türklerde ak renkli madenlerin batı ile ilişkisi olduğu ve aynı zamanda parlaklığından dolayı Venüs gezegeniyle bağlantılı olduğu düşünülmüştü. Demir ise siyah renginden dolayı bazen siyah renkle ilişkili tutulmuştur. Bakır ise kızıl rengiyle, güneyle ilgili olduğu düşünülmüş ve Türkçede ateş yıldızı denilen Merih’le (Mars)la ilgili tutulmuştur. 

Hiç yorum yok: