ASTROLOJİ TARİHİ
Astroloji nedir ve niçin ortaya çıktı ?
İnsanoğlunun gökyüzü ile olan ilgisi
ve astronomi gözlemleri belki de insanlık tarihi kadar eskidir.
Neolitik dönemde astroloji, insanların sürekli olarak büyük bir
hayranlıkla gökyüzünü incelemeleri ile başlamış olmalıdır. Özellikle
Güneş ve Ayın hareketleri ve mevsimlerin oluş sırası ilgilerini
çekmişti. Bu ilgi zaman içerisinde astronomi adı verilen bir bilim
alanının oluşmasında ilk adımların atılmasını ve astroloji nedir
sorusunun sorulmasını sağlamıştı. Aslında Neolitik insanların birçoğunun
sürekli olarak gökyüzünü özellikle de Güneş ve Ayın hareket biçimlerini
gözlemledikleri ve düzenli olarak mevsimsel takvim işlevi yapan ve
astronomik bakımdan hizalanmış anıtlar oluşturduklarını açıkça ortaya
koyan önemli sayıda kanıt bulunmaktadır.,
Tarih boyunca pek çok toplumda
kâhinler birçok kehanette bulunmuştur. Ancak hiçbir kehanet, insanlığın
astroloji kadar dikkatini çekmemiştir. Yıldızların düzenli olarak
incelenmesi yoluyla oluşan astronomi, zamanla insanların umut ve
beklentilerini yıldızlarla ilişkilendirmiştir. Gök rasatları ile güneş
ve gezegenlerin bazı takımyıldızlarda ve burçlarda gezindiği, burçların
on iki olduğu fark edilmiştir. Bazen de bu yıldızlarla birlikte burçları
da ilahların evleri olarak kabul etmişlerdir. Kozmosu tanrıların
hükmettiği, gezegenlerin yönettiği bölümlere ayırmışlardır. Bunlar
içinde bu alanlara hükmeden gezegenler ve temsil ettikleri tanrıların
olduğuna ve aralarında bir ilişki olduğuna inanmışlardır.
Gökyüzünde gerçekleşen olayların
yeryüzünde de etkili olacağına inanıyorlardı. İnanca göre bu etkilenme
her zaman doğrudan olmayıp madenler, iklimler v.b. unsurlarla da
olabiliyordu. Her gezegenin bir rengi ve madeni olduğuna inanılmış,
rengi olan her şeyin bu gezegenlerin etkisi altında olduğu kabul
edilmiştir. Sevgili burclar.net okurları özellikle Çin’de ve Babil’de de
benzer inançlara rastlanmaktadır. Babil’de her gezegenin bir tanrısı
olduğu inancı mevcuttu. Her maden için bir tanrı düşünülmüştür. Örneğin
yılın ilk ayında hüküm süren Enlil, altın madenini temsil etmekteydi.
Uygarlıklarda gördüğümüz astroloji
inancı, daha sonraları Güneş ve Ay’la ilgili tapınmaları oluşturmuştur.
Gökyüzündeki olaylarla yeryüzündeki olaylar arasındaki etkileşim, insan
bedenini kozmosun bir aynası olarak görmüştü. Yani evren makro kozmos
insan ise mikro kozmos olarak değerlendirilmişti.
Yaşanılan tabiat olaylarını düzenli
sıralamak ve bu sayede gelecekteki olayların zamanını belirlemek
ihtiyacıyla takvim oluşturulmuştu. Bu sıralamalarda doğa olaylarından
yararlanmışlar ve onlarda gerçekleşen düzeni keşfetmişlerdi. Keşfedilen
bu düzenden yararlanarak, zamanın doğal bölümlerini oluşturmuşlardır.
Güneş yılı, Ay ayı, saat, hafta gibi bölümler oluşturmuşladır. Takvim,
astronomi, astroloji, meteoroloji ve sihir gibi konular Mezopotamya,
Hindistan, Çin ve Amerika gibi birçok coğrafyada yinelenen genel bir
modelin parçalarını oluşturmuştur. Astroloji ve büyü tarımsal ürünlerin
yazgısını, askeri eylemlerin sonucunu ya da kralın gelecekte yapacağı
işleri kestirmekte kullanılan evrensel düzende yararlı bir bilgi
şeklinde görülmüştür. Bunların hepsi aslında insanoğlunun geleceği bilme
isteğinden oluşmaktaydı.
Bahsedildiği üzere, yeryüzündeki
bütün olayların aslında gökyüzündeki var olan haritanın yönlendirmesiyle
oluştuğuna ve birçok olayın gökyüzünde şifrelenen bu harita ile
çözülebileceğine inanılıyordu. Olacakları önceden belirleme işte bu
sayede mümkündü. Yeryüzünde kodlanmış bu şifrelerin çözülmesi, insanlar
üzerindeki etkileri, gizli birçok olaya ilgi duyan insanoğlunun ister
istemez astrolojiyle ilgilenmesini sağlamıştır.
İnanca göre yıldızların insan
hareketleri üzerindeki etkisi önceden belirlenebilmekteydi. Böylece her
insanın yaşamını doğum anındaki gök haritasının belirleyeceği ileri
sürülmekte ve buna göre tahminler yapılmaktaydı.
Astrolojinin astronomiden farkı
Yıldızların insanların alın yazısı
ve özellikle dünyadaki olaylar üzerine olan etkisinden bahseden bilim
olarak tanımlanan astroloji zaman içerisinde pek çok kez astronomi ile
karıştırılmıştır. Oysaki astronomi gök cisimlerinin uzaydaki
durumlarını, hareketlerini, fizik ve kimya bakımından yapılarını
inceleyen bilime verilen addır. Al nücum olarak da bilinen yıldız
bilimi, astronomlar, astrologlar ve diğer bilim adamları tarafından
riyazfî ilimlerin dört büyük kısmından biri olarak kabul edilmiştir.
Özellikle de küçük âlem(mikrokosmos) sıfatıyla, bütün büyük âlem
(makrokosmos) ile alakaları bulunan insanın yıldızların tesirlerine
tabii olduğuna inanılmıştı.
Astrolojinin tarihçesi
İnsanoğlu, yaşadığı olayları bir
düzen içerisine sokmak ve bunlardan yola çıkarak gelecekteki olayların
zamanını tespit etmek istemiştir. Özellikle de yeryüzünde olan akıl
almaz değişiklikler, gökyüzünde oluşan şimşekler, gök gürlemeleri, tüm
göksel cisimler ve onlarda oluşan düzen değişiklikleri, gece ve gündüzün
aynı zamanda, mevsimlerin şaşmaz bir düzen içinde oluşmaları onlar için
hem ürkütücü hem de büyük bir hayranlık uyandırıcı olaylar haline
gelmiştir. Astrolojinin gelişimini hızlandıran nedenlerden biri de,
özellikle de tarım toplumları başta olmak üzere tarih süreci içerisinde
pek çok topluluğun tarım mevsimi, yağmur zamanı, göç mevsimi gibi
hayatlarının en önemli aşamalarında gök hareketlerini bilme zorunluluğu
olmuştu. Bu iki tanımın tarih süreci içerisinde gelişimine bakıldığında;
astronomi ilkel topluluklardan gelişmiş uygarlıklara kadar her toplumda
ilgi görmüştür. İslam dünyası, Mezopotamya, Persler ve eski doğu
topluluklarının hep bu alanda çalışmalar yaptıkları bilinmektedir.
Müneccimlik olarak da bilinen astrolojinin ilk başlangıcı Babil dönemine
denkgelmektedir. Daha sonraları Mısır, Yunanistan, İran kültürleri
olmak üzere bütün dünyada kabul görmüştür. Astroloji, yıldızlara bakarak
geleceği bilme (fr. astrologie) olarak kabul edilmiştir. İnsanlar doğum
anlarında yıldızların konumlarının onların hayatları üzerinde etkili
olduğuna inanmışlardı. Gökteki yıldızlar insanların hayatlarını
etkilemesi dışında dünyanın ve ülkelerinde kaderini belirlemede etkili
olduklarına olan inanç zaman içerisinde astrolojinin hızla yayılmasına
neden olmuştur. Savaşların, zaferlerin yıldızlar yoluyla önceden tahmin
edilme çalışmaları hep bu inancın ürünüdür. Bu yüzden de Araplar
astrolojiye ahkamün nücum (yıldızlardan sonuç çıkarma bilimi)
demişlerdi. Hıristiyan kültüründe ise bir dönem astrolojinin cinlerle
ilgili olduğuna inanılmış ve yasaklanmıştı. Bu yüzden de bu alan
özellikle orta çağda Yahudi ve İslam dünyasında gelişmişti. Uzun bir
müddet astroloji bilim adamlarınca da astronominin (yıldızlar bilimi)
bir dalı kabul edilmişti. Hatta bilimselliği kabul edilmişti.
Astrolojide yıldızlar bölümlere ayrılmış ve her birine çeşitli etkiler
yakıştırılmıştır. Gökteki yıldızlar on iki burca ayrılır ve her bir
burç, bir mizacın oluşturucusu olarak kabul edilir. İnsanların doğumları
sırasındaki gökyüzünün durumu, bu burçlara göre yorumlanır. Bu
saptamalar sonucunda ortaya çıkarılan yıldız haritasına “zayiçe”
denmektedir. Oldukça karışık bilgilerden oluştuğu için, müneccimler bazı
dönemlerde bilim adamı olarak kabul görmüştür. Hatta bu kabul görüş o
kadar geliştirildi ki bu bilgiler Rönesans üniversitelerinde en önemli
dersler içerisinde sayıldı.
Erken dönem tarım toplumları için
oldukça önemli olan zaman hesaplamalarının Mezopotamyalıların eski
dönemlere ait yapıtlarında, Kaldelilerin Babil Kulesi’nde ve
Mısırlıların dikili taşlardan yararlanıp yaptıkları rasatlarla
hesapladıkları anlaşılmaktadır. Tüm bunlardan yararlanarak zaman ve
mevsim ayarlamaları yapmışlardı.
Maniheist inançları içerisinde de
yer alan astroloji inancı, mitolojilerinde ise sroşav önemli rol oynar.
Sroşav üçüncü elçiyi çağırır ve elçi de on iki ışıklı kızı dünyaya
getirir. Bunların isimleri ise şöyledir: haşmet, hikmet, zafer, ikna,
safvet, hakikat, iman, sabır, adalet, bereket, fazilet, gibi anlamlara
gelen isimlerdir. Böylece on iki kız on iki burcu oluşturur.
Modern astronominin kökeninde birçok
kişinin de kabul ettiği gibi, İslam astronomisi önemli bir yer
tutmaktadır. Bunun yanında rasathaneleri yine dünya astrolojisiyle
tanıştıran ve kendilerinden önce var olan bilgilere yenilerini ekleyen
İslam astronomisidir. Örneğin Batlamyos’un incelemelerinde yer almayan
birçok yeni bilgiyi İslam astronomisi eklemişti. Türk astroloji
bilginleri de bu grup içinde değerlendirilmektedir.
Müslümanlar, farklı uygarlıklardan
farklı bilimlerden etkilenmişti. Yunan ve Roma kültürü, Mısır, Babil
kültürü ve Kuzey Suriye kanalıyla Mezopotamya kültüründen etkilenip
astronomi, matematik, tıp, felsefe gibi birçok alanda, uygarlıklarını
geliştirmişlerdir. İslam astrolojisi sistemleştirilmişti ve iki çeşit
astrolojinin olduğuna inanılıyordu. Bunlardan birincisi ahkâm
astrolojisi; kişilerin kaderiyle uğraşan astroloji olup, sultanlar,
vezirler için yıldız falları bakılırdı. Orta Çağ astronomlarından en
tanınmışları Yahudi Maşa’Allah ve Ebe Maşe El- Belhi’di. İkincisi ise,
halk astrolojisi idi. Bu adeta kehanet sanatıyla birleşmiş ve kendi
içinde farklı dallara ayrılmıştı. Bunlar içinde kişinin gelecekteki
durumundan haber vermek, önemli işler için uygun zamanı tespit etmek
gibi bölümleri vardı. Astrolojinin grupları dışında, göğünde farklı
katları olduğuna inanılmaktaydı. İslam tasavvufunda göğün katları
yukarıdan aşağıya doğru şöyle sıralanmıştır. 9 Dokuzuncu katın yukarısı:
Atlas 9 Dokuzuncu kat: Arş 9 Sekizinci kat: yıldızlar ile burçların
bulunduğu ve döndüğü kat 9 Yedinci kat: 7 kattan meydana gelen gök
katları 83. İslamiyet’in astroloji alanında göstermiş olduğu çalışmalar
şüphesiz düzenli ve hassas gök rasatları gerektirmekteydi. 10. yy. da
kurulan önemli gözlem evlerinden biri Alaüddevle’nin 1023’te Hemedan
kentinde İbn-i Sina için yaptırdığı gözlem evidir. Bundan sonra artan
rasat faaliyetlerinden sonra 11. yy. da Şerefüddevle’nin sarayının
bahçesinde gözlem evi bulunuyordu. Melikşah’ın emriyle kurulan Melikşah
gözlem evi yine o dönemin ünlü gözlem evlerindendi. Bir diğer tanınmış
gözlem evi ise 1257’de Azerbaycan’da Meraga kenti yakınında Hülagü
Han’ın isteğiyle kurulan gözlem evidir. Özellikle gökteki buluşmaların
hesaplanması ile yeryüzünde oluşan olaylar arasında bağlantılar
kurulmaya çalışılmıştı. Sırf bu yüzden bile birçok hükümdar, düşünürler
ve bilim adamları astrolojiye ve astronomiye ilgi göstermişlerdi. Daha
sonraları gelişen bu bilim dalı özellikle Müslümanlar arasında daha da
yoğun biçimde kabul görmüş, birçok pratik hesaplamalarda astronomiden
yararlanmışlardı. Özellikle hava durumu tayinleri, zaman hesaplamaları
gibi birçok alanda başvuru kaynağı olan bilim dalı yöneticiler
tarafından da desteklenerek geliştirilmiş, birçok alet yapılmış,
haritalar oluşturulmuştu. Örneğin Timur’un torunu Uluğ Bey bir rasathane
inşa etmiş ve uzmanlaşmış astronomlar burada görev almıştı. Tarım
alanında da bu bilimden yararlanmışlardı. Fatimi halifesi el-Hâkim
astronom, fizikçi İbnü’l- Heysem’in bilgilerinden yararlandığı ve tarım
için Nil’deki su miktarını hesaplattırdığı bilinmektedir. Müslüman
astronomi bilim adamları araştırmalarında eski Yunan astronomisinden
etkilenmişlerdir. Müslüman bilim adamları astronomi bilgisi için temel
bilgiyi Aristo ve yer merkezli sistemi oluşturmaktaydı. Yunancadan
birçok kitap çevrilmişti. Bu eserler arasında en önemlilerinden biri ise
Almagest adlı eser olup eser dört ayrı mütercim tarafından tercüme
edilmiştir.
Günler, madenler, renkler ve
gezegenler arasında daima bir ilişki kurulmuştu. Türklerde ak renkli
madenlerin batı ile ilişkisi olduğu ve aynı zamanda parlaklığından
dolayı Venüs gezegeniyle bağlantılı olduğu düşünülmüştü. Demir ise siyah
renginden dolayı bazen siyah renkle ilişkili tutulmuştur. Bakır ise
kızıl rengiyle, güneyle ilgili olduğu düşünülmüş ve Türkçede ateş
yıldızı denilen Merih’le (Mars)la ilgili tutulmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder