Translate

24.01.2019

ATATÜRK VE 19 RAKAMI



1881'de 19. yüzyılın bitimine 19 yıl kala doğmuştur.
Atatürk, Selanik'te doğdu. ( Selanik "سلانيك"sözcüğünün "ebced" hesabıyla değeri 171'dir. 9 x 19 = 171 )

1881, Rumi takvime göre 1297'dir. ( 1 + 2 + 9 + 7 = 19 )

Atatürk'ün nüfus cüzdanı numarası : 993814 ( 19 x 52306 = 993814 )

Atatürk, Harp Okulu'nu 20'nci olarak bitirdi. Subaylardan birisi yabancı olduğu için mezun olan 19 subaydan biri oldu

Atatürk, Harp Akademisi'nin 57'nci dönemine kaydoldu. ( 19 x 3 = 57 )

Atatürk, 19 Nisan 1909'da Hareket Ordusu ile İstanbul'a girdi.

Atatürk, 19 Aralık 1915'te albay oldu.

Atatürk, 19 Mart 1916'da tuğgeneral oldu.

Atatürk, Çanakkale Savaşı'nda 57'nci Alay'ın konutanlığını üstlendi. ( 3 x 19 = 57 )

Sağlığında, İngiliz İmparatorluğu Hükümeti Atatürk' ün doğum gününü tebrik için Türk Hükümeti 'nden sormuş, ATATÜRK 19 Mayıs 1881 (19 x 99)diye yanıtlamış ve kayıtlara böyle geçmiştir.

1900'de (19 x 100) 19 yaşında Harbiye' ye girmiştir.

19 Aralık 1904' de bağımsız düşüncelerinden ötürü yıldız sarayına çağrıldı.

Harp akademisinden aldığı sicil 317-8 dir. 3+1+7+8=19

Atatürk, Samsun'a çıktığında 38 yaşındaydı. ( 19 x 2 = 38 )

Atatürk, Samsun'da 19 gün kaldı.

Atatürk, 4 Temmuz 1919'da Erzurum'a gitti. 19 gün sonra 23 Temmuz'da Erzurum Kongresi'ni topladı.

Atatürk, 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi'nden 114 gün sonra 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gitti. ( 19 x 6 = 114 )

Atatürk, İstanbul'a toplam 19 kez geldi.

Atatürk'ün Latife Hanım ile olan evliliği 912 gün sürdü. ( 19 x 48 = 912 )

TBMM'nin ilk kütüğündeki sıra numarası 19'dur.

Çanakkale Savaşının zaferle sonuçlanmasında 19' uncu fırka'yı (tümen) kurmuş ve ona komuta etmiştir.

19 Mayıs 1915' de albay oldu.

Mahiyetindeki komutanlara: "Ben size, taarruz edin demiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar yerimize başka kuvvetler gelebilir" demişelindeki çok az kuvvetle 19 Mayıs 1915' e kadar oyalama muharebesi ile düşmanı tutmuştur. Düşmanın yine Çanakkale' deki başarısızlıkları sonucunda 10 Aralık 1915'te Gelibolu Yarımadası boşaltılmıştır.

Zor bir duruma düşen 7. Ordu'ya komutan tayin edilen M. Kemal, bir düşman saldırısını seziyor ve hazırlanıyor. Nitekim 19 Eylül sabahı düşman harekete geçiyor, hem de kat kat üstün kuvvetlerle. Sağındaki ve solundaki kuvvetler epeyce kayıp verdikleri halde M. Kemal zamanında aldığı tedbirlerle kayıp vermekten kurtuluyor.

19 Mayıs' ta Samsun' a çıkacak olan Atatürk' ün bindiği vapurda 19 yolcu vardı. 19 Mayıs 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Prof. Dr. Tarık ZaferTunaya'nın 19 Mayıs ve ötesi adlı makalesinden.

19 Mayıs 1919' da Samsun'a çıkıyor. Bu tarihte 3 tane 19 rakamı vardır ki Atatürk' ün ömrü de zaten 3 x 19 dur. 19 Mayıs 1919' da 2 x 19=38 yaşındaydı.

19 yıl Türk Milleti'nin hakimiyetine bilfiil hakim olmuş, Türk Milletine Baş Komutan ve Devlet başkanı olarak hizmet etmiştir. (1919-1938)

Milli Mücadele' ye fiili olarak başlaması için komutanlara yaptığı konuşma veMeclis'te Milli davanın gerçekleşmesi yolunda güdülecek siyasetin kararabağlanma tarihi de 19 Kasım 1919 'dur.

Sakarya Meydan Muharebesi'ni kazandıktan sonra, başarısına karşılık TBMM kendisine olan minnet ve şükranını belirtmek için 19 Eylül 1921' de kabul ettiği özel bir kanunla Mareşallik ve Gazilik unvanı vermiştir.

Millete yayınladığı bir beyanname ile Osmanlı Devleti'nin hayat ve egemenliğinin sona erdiğini belirterek Türk Milleti'ni hayat ve bağımsızlığa kavuşturmak için, Ankara ' da olağanüstü bir Meclis toplantısı ve Türk Milleti'nin iradesini bu Meclise devretmeyi 19 Mart 1920 'de kararlaştırmıştır.

Hitabet sanatının bir şaheseri olan Büyük Nutuk' un sonundaki Türk Gençliği'neHitabesi de başlangıç cümlesiyle beraber 19 cümledir.

Büyük devlet adamı ve eşsiz kahramanın adı ve soyadı "MUSTAFA KEMAL ATATÜRK" 19 harftir.

"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE ". Bu şaheser cümle 19 harftir.

"İSTİKLAL GÖKLERDEDİR" Ne rastlantıdır ki, Atatürk' ün bu sözleri de 19 harftir.

10 Kasım 1938 (19 x 2 x 19) (10 Kasım günü saat 9 da 10+9=19) 3 x 19 =57 yaşında ölümlü yaşama gözlerini kapamıştır.

Cenazesi büyük bir merasimle 19 Kasım 1938 günü Yavuz zırhlısı ile İzmit' e götürülmüştür.

En Büyük Kahraman'ın ebediyete intikali üzerine arkadaşı ve halefi İsmet İnönü' nün Türk Milletine beyannamesi 19 cümledir.

Doğum ve ölüm yılları (1881 ve 1938), 19 sayısının katlarıdır.

1919 rakamında 101 tane 19 vardır.

İlk 19 yılda hazırlandı, ikinci 19 yılda siyaset ve askerlik alanında savaştı, üçüncü 19' uncu yılda devlet başkanı sıfatı ile hizmet etti.

Atatürk'ün cenaze töreninde Chopin'in 19 notalı 19'uncu Marşı çalındı.

Atatürk'e verilen madalyaların toplamı 19'dur.

Atatürk, 19.000 TL nakit miras bıraktı.

Atatürk'ün, İstanbul Akaretler Yokuşu'nda oturduğu evinin numarası 76 idi. ( 19 x 4 = 76 )

SARI RENGİN ESRARI


 
 
Kur’an-ı Kerim’de (Bakara,69) SARI renk için; ‘bakanların içini açan’ tabirinin kullanılmış olması, Mısırlı göz uzmanı Dr. Mustafa Ahmet Azb’ın dikkatini çekti ve onun renkler üzerinde bir dizi araştırma yapmasına sebep oldu. Araştırmalar sırasında, insan gözünün kırmızı rengi görebilmesi için 50 diametrelik, mavi rengi görebilmesi için 150 diametrelik bir enerji harcarken; sarı rengi görebilmesi için enerji sarfetmediği ortaya çıktı.

Zaten sarı rengin frekans ve dalgaboyu itibarı ile hemen beyaz’dan sonra gelmesi bunu gösteriyordu.

Avrupa ve Amerika’nın çeşitli üniversitelerinde renkler konusunda yapılan araştırmalarda da, Kur’an’ın sarı renk için kullandığı ifadeler aynen tasdik ediliyor.

Kanada’nın Alberta Üniversitesi’nde güzel sanatlar profesörü olan Harry Wohlfarth, renkler üzerinde bir dizi araştırma yaptı. Araştırmasında, eğitim araçlarını, sınıf ve okul çevresini —belli zaman aralıklarında—çeşitli renklere boyadı. Her seferinde öğrencilerin tavrını ve başarı derecelerini ölçtü ve neticede Sarı ve sarının karışımı olan açık renklerde, öğrencilerin daha uyumlu ve daha başarılı olduğu ortaya çıktı.

Amerika’daki Biyososyal Araştırma Enstitüsü’nde ise daha değişik bir araştırma yapdı. Enstitü Müdürü Psikolog Dr. Alexander Schauss, cemiyete uyumda zorluk çeken ve bu yüzden gözetim altında tutulan suçlular üzerinde renk deneyleri yaptı. Odalar sarı ve sarının karışımı olan Krem, portakal ve pembe gibi açık renklere boyandığında, suçluların daha az problem çıkardığı tesbit edildi. Bu araştırmanın sonuçlarını, Amerika’da yayınlanan Psychomic Society dergisinde yayınlandı.

California’nın San Bernardino hastanesinde klinikler şefi olan psikiyatrist Paul Boaumuni, uyuşturucuya bağımlılık kazanmış ruh hastaları üzerinde bir renk araştırması gerçekleştirdi. Araştırma sonuçlarını şu sözlerle ifade eder: Daha önce sakinleşmelerini sağlamak için uyuşturucu vermek zorunda kaldığımız hastalar, odaları SARI ve sarının karışımı olan açık pembe, çağla yeşili gibi renklere boyandıktan sonra, daha az uyuşturucu talep eder oldular. Birbirlerini yaralamaya kadar varan eski yoğun olaylar, artık tek-tük görülüyor.

Psikolog Alexander Schauss, Renklerin insan beyni üzerindeki tesirleri adıyla ikinci bir araştırma daha yaptı. Araştırma sonuçlarında SARI rengin, renk algılama merkezi olan Reticular bölgesindeki sinir uçlarını çok düşük bir biyoelektrik akımı ile uyardığını ortaya çıkardı. Kırmızı, koyu mavi, siyah gibi sıcak renklerin, sinir uçlarını daha yüksek bir biyoelektrik akımı ile uyardığını da keşfeden araştırmacı, yüksek akımla uyarılan sinir uçlarının kan basıncını, ruhsal gerginliği ve kandaki şeker oranını artırdığını ifade ediyor.

Renkli ışığın çocuk sağlığı üzerindeki tesirlerini araştıran çocuk servisi uzmanları, sarı ve sarının hâkim olduğu renkli ışıklarla odaları aydınlatılan bebeklerde, sarılık hastalığının çok daha az görüldüğünü ortaya çıkarmışlardı.

Renkler konusunda, iş yerleri de kendi çaplarında araştırmalar yürütmektedir. Hangi renklerin işçilerin dikkatini taze tutacağını, iş kazalarını azaltacağını ve dolayısıyle verimi artıracağını araştırıyorlar. Amerika’nın güney bölgesindeki bir gaz tribünleri işletmesinde, daha önce gri ve siyah renkte olan tribünlerin sarı ve sarının hâkim olduğu açık renklere boyandığında, iş kazalarının azaldığı gözlenmiştir.

Fransa'da yayınlanan; Sciences Selection adlı bilimsel dergide, Faber Birren imzası ile yayınlanan başka bir makalede, Renklerle Düşünme adındaki bir araştırmadan söz ediliyor. Francis Galton’un başlattığı, davranış bilimleriyle uğraşan Karmoski ve Odbert’in de desteklediği bu araştırmada, Renklerle gerçekleştirilen beyin faaliyetleri incelenmektedir. Synethesie adı verilen bu beyin faaliyetinde her rengin bir harf ve rakam karşılığı vardır.

İddialarında daha da ileri giden Galton, ‘renklerle işitme’den de bahsediyor. Deneylerini beş duyu üzerinde devam ettireceğini söyleyen araştırmacı, notaları dahi renklerle ifade etmenin mümkün olacağını ileri sürüyor.

Bahsi geçen iki davranış bilimi uzmanı Karmoski ve Odbert, bazı gönüllüler üzerinde yürüttükleri bir araştırmada onlardan renk tercihi yapmalarını istemişler ve onları renk tercihlerine göre bir sıralamaya tâbi tutmuşlardır. Araştırmacılar, sarı rengi tercih edenlerin uyumlu ve yumuşak mizaçlı kimseler olduğunu; buna karşılık koyu renkleri tercih edenlerin sinirli, kavgaya hazır, uyumsuz tipler olduğunu görmüşlerdi.

Karakter tahlilinde, renklerden faydalanan bir başka araştırmacı da psikiyatr Dr. Kurt Goldstain’dir. Goldstain, beyin hastalığına müptelâ bir kadın üzerinde araştırma yapar. Kadına, sıra ile çeşitli renkten kumaşlarla dikilmiş elbiseler giydirir. Kırmızı, koyu mavi, siyah gibi koyu renkteki kumaşlarla dikilen elbiseleri giydiğinde, kadın, sarsak adımlarla yürür; düşmemek için doktorun yardımına ihtiyaç duyar. Sarı ve sarının hâkim olduğu açık renk elbiseler giydiğinde, kadının yürüyüşleri normale döner. Doktorun yardımına ihtiyaç duymadığı gibi, kendisini daha iyi hissettiğini ifade eder.

Dr. Gilbert Brighouse adındaki bir araştırmacı, daha enteresan bir deney gerçekleştirir. Renkler ve Ağırlık adını verdiği bu deney, bir spor kompleksinde, halterciler üzerinde yürütülür. Halterciler, kırmızıya boyandığında kaldıramadıkları aynı ağırlığı, sarıya boyandığında kaldırabilmişlerdir.

Haltercilere, aynı ağırlığın kullanıldığı söylenmemiş ve niçin kırmızıya boyalı ağırlığı kaldıramadıkları sorulduğunda; “Daha ağır olduğu için” cevabını vermişlerdir. Araştırmacı bu deneyden sonra, haklı olarak, koyu renkler için “ağır renkler” açık renkler için de “hafif renkler” tabirlerini kullanmıştır.

Buraya kadar konu edilen renkler üzerindeki araştırmalar Kur’an’ın bir mucizesini daha ortaya çıkarmış bulunuyor. Renkler de kendi dili ile, Kur’an’ın her yönü ile mucize olduğu gerçeğini bir kere daha Dünyaya ilân ediyor


 

BURÇLARIN BEYİN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ


Burçların Beyin Üzerindeki Etkileri

Eskilerin “BURÇ” kelimesiyle adlandırdığı takımyıldızlar yaklaşık 500-600 milyon ile milyarı geçen sayılarda bir araya gelmiş Güneş benzeri yıldızlardan oluşmuştur. Ve bunlar, evrene, kendi yapılarına uygun bir biçimde çeşitli kozmik ışınlar yayarlar.
Bunların yaydıkları ışınlar ise Güneş çevresinde dönmekte olan Dünya’yı ve üzerindekileri, tüm sistemle birlikte sürekli bombardıman altında tutarlar.
Güneş sistemindeki Plüton, Neptün, Uranüs, Satürn, Jüpiter, Mars, Dünya, Venüs ve Merkür isimli planetler sürekli olarak bunlardan gelen tesirleri alırlar ve bir tür yansıtıcı görevi görerek insan beyinlerini daimî olarak etki altında tutarlar.
Beynin bu ışınsal etkilerle belli açılımları kazanması üç ana devrede mütalaa edilebilir...
A- Sperm - yumurta bileşiminin 120. günü.
B- Yedinci - dokuzuncu ay süreci.
C- Doğum anı.

120. GÜN OLAYI
Cenin 120. güne ulaştığında henüz yeni oluşmaya başlayan beyin, ilk kozmik ışınsal tesirleri değerlendirebilecek düzeye ulaşır. Ve bu ilk aldığı tesirle birlikte gen yapısında bir değişiklik meydana getirecek “ruhunu” oluşturacak bir biçimde holografik ışınlar yaymaya başlar!..
Diğer yandan, daha önceden tüm hücreleri bir arada tutan ve sinir sistemi aracılığıyla yayılan biyoelektrik ise, tüm hücreleri bir tür elektromıknatıs durumuna sokmuş olduğu için, bu beynin oluşturduğu “holografik yapılı dalga beden” yani “RUH”, bütün bedene bağlı olarak sürekli beynin yaydığı dalgalar ile gelişmeye başlar.
Beynin bu 120. günde aldığı tesir neticesinde “Ruh”unu meydana getirmesi yanı sıra; ikinci olarak da bu ışınlar, geliş gücü, mahiyeti ve açıları itibarıyla, beyinde mevcut olan ikinci bir devreyi açar ise, bu defa bu beyin, yerkürenin manyetik çekim alanına karşı koyacak türden bir antiçekim dalgası üretip bunu da “Ruh”a yüklemeye başlar. Bu konuyu “İnsan Ruhu Üzerine Açıklamalar” bölümünde detaylı açıkladık.

Cenin 120. güne ulaştığında henüz yeni oluşmaya başlayan beyin, ilk kozmik ışınsal tesirleri değerlendirebilecek düzeye ulaşır.

Şayet bu devre o günde açılmaz ise, bu defa bu varlığın büyüme devresinde de beyin, Dünya çekim alanına karşı koyma gücünü sağlayan bu enerjiyi “ruh”a yükleyemez. İşte bu husus “Saîd”lik ve “Şakî”lik hâli diye tanımlanmıştır.
Üçüncü olarak bu anda alınan tesirler kişinin beyninde belli bir ömür devresine müsaade eden bir tür kontak meydana getirir. Diyelim ki 45 sene açık kalarak hayata yol açacak bir geri sayım devresi...
Şayet bir kaza durumu söz konusu olmaz ise, o sürenin sonunda Mars’ın, Plüton ve Ay’la beyin haritasındaki ölüm noktasında bir sert açı meydana getirerek oluşturduğu ışınım bu beyindeki kontağı kapatır ve beyin bir anda durur!.. İşte sapasağlam iken, sebep yokken, “bir anda öldü” denen olay bundandır!.. Yani bu üçüncü tesir de kişinin “ecelini” meydana getirir ki, bu sürenin uzaması mümkün değildir.
Nihayet bir de dördüncü tesir alır beyin bu 120. günde... O da daha sonraki yaşamında ne kadar açılım sağlayabileceğini sağlayan ana devre açılım kapasitesini meydana getirir. Bir diğer ifade ile “rızık” durumunu.
İşte bu anlattığımız olay 1400 sene evvel Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın ağzından şöyle dile gelmiştir:
“Sizin birinizin ana - baba maddeleri 40 gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde (ikinci kırk yani 80 gün) katı bir kan pıhtısı hâlini alır. Sonra yine o kadar zaman (üçüncü kırk) içinde mudge yani bir çiğnem ete tahavvül eder. (120 gün böylece tamam olduğunda) Allâh bir melek gönderir. Ve tekâmül eden mudgeye dört kelime emrolunur ki; onun işini, rızkını, ecelini, saîd veya şakî olduğunu yaz!.. denilir.
Sonra ona ruh nefholur. İmdî, sizden bir kişi iyi iş işler de hatta kendisi ile cennet arasında birkaç kulaç mesafe kalır. Bu sırada yazı gelir, o kişiyi önler. Bu defa o cehennemliklerin işini işler!..
Sizden bir kişi de kötü iş işler. Hatta kendisi ile cehennem arasında ancak bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada kitabı gelir onu önler. Bu defa o kişi, ehli cennetin işini işler (ve cennete gider).” (Buhari)
Evet, demek ki 120. günde ilk beyin cevheri, kozmik ışın etkileri ile, yukarıda mecazî bir ifade ile açıklanan hususları kayda alarak ve bunları diğer yandan da “Ruh” üzerine yükleme yaparak faaliyete başlıyor!
Beyin dedik...
Olgun insan beyninde son bilimsel verilere göre, yaklaşık 15 milyar sinir hücresi yani nöron mevcut bulunuyor. Ve her bir hücrenin 16 bin ayrı hücre ile bağlantılı olarak faaliyet gösterebildiği ifade ediliyor.
Beyin hücrelerindeki biyoelektrik enerji diğer hücrelerle bağlantı kuruyor ve beynin biyoelektrik gücü ve bu gücün içine aldığı hücre grubu kapsamı nispetinde de yüksek düzeyde beyin faaliyeti olarak meydana geliyor.
İşte 120. günde beyin cevherinin almış olduğu bu ilk kozmik tesirler, o kişinin dinî tâbirle “Ayânı sâbitesi”dir!.. Yani, sâbitleşmiş ana programı!.. Öyle ki, artık bu ana programda asla bir değişiklik söz konusu olmaz!..

7. – 9. AY SÜRECİ
Daha sonra özellikle 7. ay başlarından itibaren gelişen beyin, istidadını oluşturacak bir biçimde, içinden geçtiği burçlardan giderek artan bir biçimde aldığı ışın tesirlerini değerlendirmeye başlar. Bu aylarda alınan tesirler ise kişinin ilerde düşünme gücünü ve kapasitesini oluşturacaktır.
Nihayet beyin 9. ayda ve doğumdan hemen önceki bir iki gecede en verimli şekilde gelen tesirleri değerlendirir. Ve doğum durumuna girer. Bu an’a kadar alınan tesirler kişinin sadece, az önce de belirttiğimiz gibi düşünce dünyasını oluşturan tesirlerdir.

DOĞUM ANI
Beyin bundan sonra en güçlü ışın etkilerini ise doğum anında annenin rahminden dünyaya geldiği anda alır.
“Yükselen burç”-“Ascendant” tâbir edilen bu kozmik etkiler, annenin koruyucu manyetik perdesinden dünyaya çıkan bebeğin beynini en güçlü şekilde etkiler!.. Bu etkiler ise, o kişinin mizacını, karakterini, çevresiyle ilişkilerini ve olaylar içinde ne tür bir yaşam süreceğini programlar.
Hemen burada akla gelecek şu sualin cevabını verelim.
Genetik (irsiyet) diye bir olay var! Genlerin ne olduğunu biliyoruz. Bu yolla gelen ana bilgilerin kişideki rolü nedir?..
Genler kanalıyla gelen tüm bilgiler, şayet o kişinin beyninde kendilerini gösterebilecekleri uygun açıklıklar bulabilirlerse ortaya çıkarlar. Yok eğer o beyin, genleri kanalıyla sahip olduğu bilgileri, ortaya koyabileceği bir biçimde uygun açılımı burçlardan almamışsa, onları aynen kapalı olarak muhafaza eder ve kendisinden sonrakilere iletir. Tâ ki genlerdeki bilgilerin ortaya çıkmasına uygun açılımda bir beyin bulana kadar bu böylece devam eder.
Esasen başlı başına bir kitapta izah etmemiz gereken bilgileri burada daha fazla açarak okurlarımızı sıkmak istemiyoruz. Bu sebeple konuyu ana çizgileriyle anlatıp, sistemi gözler önüne sermeye çalışacağız. İlâhî nizamı, işleyiş şeklini elimizden geldiğince anlatmaya çalışacağız.
İşte bu andan sonra, sanki ıslak alçının kalıpta suyunu yitirdikten sonra yeni bir form almaması gibi, beyin de yeni açılım tesirleri almaz olur. Ve hangi tür tesirler ile oluşmuş ise, o kişinin düşünce, duygu, tasavvur, vehim, hayal gibi beyin fonksiyonları o düzeyde ölene kadar devam eder. Nitekim bu yeni tesirlerle açılım olmayışı da; “Yedisinde neyse yetmişinde odur; can çıkmadıkça huy çıkmaz” gibi halk deyişleriyle anlatılmaya çalışılmıştır.
Gerçekten bu böyle midir?..
Astroloji doğru mudur?..
AHMED HULÛSİ
https://www.ahmedhulusi.org/tr/yazi/burclarin-beyin-uzerindeki-tesirleri